Makaleler

Ceza Muhakemesi Hukukunda Olağan Kanun Yolu Olarak Temyiz

 

1.Genel Olarak

CMK. sisteminde temyiz kanun yolu, istinaf kanun yolunun devamı olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla ilk derece mahkemelerinden verilen kararlar kural olarak temyiz edilemez. CMK.’ya göre, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri ile hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden ara kararları hükümle beraber temyiz olunabilir (m.286, 287). Keza, başkaca kanun yolu öngörülmemiş mahkeme kararlarına karşı da temyiz kanun yoluna başvurulabilir. Bu hususta, istisnai bir hüküm olarak, geri vermeye ilişkin Ağır Ceza Mahkemesi kararları gösterilebilir. Buna göre, şüpheli, sanık veya hükümlülerin iadesi konusunda verilen kararlara karşı temyiz kanun yoluna başvurulabilir.

2.Temyiz İncelemesinin Konusu

Temyizin konusu istinaf kanun yolu kapsamında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleridir. Bununla birlikte;

i)İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,

ii)İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az ha­pis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,

iii)  Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar[1],

iv)İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272’nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adlî para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları[2],

v)Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,

vi)Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,

vii)On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,

viii)Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,

ix)Bu bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları, temyiz edilemez (m.286).

Daha önce ifade ettiğimiz gibi, bazı ilk derece mahkeme kararları da temyize konu olabilir. Buna göre, hükümden önce verilip, hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararları da temyiz olunabilir (m.287).

3.Temyiz Nedenleri

Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır (m.288). Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir (m.294/2).

Hukuka kesin aykırılık hâlleri, 289 uncu maddede düzenlenmiştir. Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da şu hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:

i) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.

ii) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.

iii)Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.

iv) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi.

v)Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması.

vi) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi.

vii)  Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi.

viii)Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile sa­vunma hakkının sınırlandırılmış olması.

ix) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayan­ması.

290 ıncı maddeye göre sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykı­rılık, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez (aleyhe bozma yasağı).

4.Temyiz İstemi ve Süresi

Temyiz süresi 15 gündür. İstem hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır. Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar (m. 291/1,2).

Sanık, yokluğunda aleyhine verilen hüküm­lere karşı eski hâle getirme isteminde bulunabilir. Eski hâle getirme süresi içinde de temyiz süresi işler. Sanığın eski hâle getirme isteminde bulunduğu hâllerde, ayrıca temyiz isteminde bulunması gerekir. Bu hâlde temyiz istemi ile ilişkili işler, eski hâle getirme istemi hakkında karar verilinceye kadar ertelenir (m.292, 274).

5.Temyiz Başvurusunun Etkisi

Süresi içinde yapılan temyiz başvurusu, hükmün kesinleşmesini engeller. Hüküm, temyiz eden Cumhuriyet savcısına veya ilgililere ge­rekçesiyle birlikte açıklanmamışsa; hükmün temyiz edildiğinin bölge adliye mahkemesince öğrenilmesinden itibaren gerekçe, yedi gün içinde tebliğ edilir (m.293).

6.Temyiz Başvurusunun İçeriği ve Gerekçesi

Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozul­masını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir (m.294).

Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gös­terilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteği­nin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir. Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir. Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâti­bine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262’nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263’üncü madde hükümleri saklıdır (m.295)

7.Temyiz İsteminin Kabule Değer Olmaması

Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye (veya istisnai hallerde ilk derece) mahkemesi bir karar ile temyiz istemini redde­der. Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtay’dan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtay’a gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı hük­mün infazı ertelenemez (m.296).

8.Temyiz Dilekçesinin Tebliği ve Cevabı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Görevi

CMK.’nın 296’ncı maddesine göre hükmü veren bölge adliye mahkemesince reddedilmeyen temyiz istemine ilişkin dilekçe­nin bir örneği karşı tarafa tebliğ olunur. Karşı taraf, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevabını verebilir (m.297/1).

Cevap verildikten veya bunun için belirli süre bittikten sonra dava dosyası, bölge adliye mahkemesi tara­fından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir (m.297/2).

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğ­name, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabi­lecek görüş içermesi hâlinde sanık veya müdafii ile katılan veya ve­killerine ilgili dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf tebliğden itibaren bir hafta içinde yazılı olarak cevap verebilir (m.297/3). Bu kapsamda yapılacak tebligatlar, ilgililerin dava dosyasından belirlenen son adreslerine yapılmasıyla geçerli olur (m.297/4). Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262’nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263’üncü madde hükümleri saklıdır (m.297/5).

9.Temyiz İsteminin Reddi

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğnamesini hazırlamasının ardından, dosya Yargıtay’ın ilgili ceza dairesine gelir. Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder (m.298).

10.Temyiz İncelemesi ve Usulü

On yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde, Yargıtay, incelemelerini uygun görmesi halinde duruşma yoluyla yapabilir. Bu itibarla bahsi geçen hükümlerde, temyiz isteminde bulunulması sırasında duruşma yapılmasının talep edilmesi, ilgili değerlendirme yönünden önem arz etmektedir. Duruşma gününden sanığa, katılana, müdafi ve vekile haber verilir. Sanık, duruşmada hazır bulunabileceği gibi, kendisini bir müdafi ile de temsil ettirebilir. Sanık, tutuklu ise duruşmaya katılmak isteminde bulunamaz (m.299).

Duruşmadan önce görevlendirilen üye veya tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor üyelere açıklanır. Üyeler, ayrıca bizzat dosyayı incelerler. Bu hususlar gerçekleştikten sonra duruşma açılır. Duruşmada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya yerine gö­revlendirdiği Yargıtay Cumhuriyet savcısı, sanık, müdafii, katılan ve vekili iddia ve savunmalarını açıklar. Temyizi istemiş olan tarafa önce söz verilir. Herhâlde son söz sanığındır (m.300).

Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belir­tilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklan­mışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme­ler yapar (m.301).

11.Temyiz İncelemesi Sonucunda Yargıtay Tarafından Verilebilecek Kararlar       

Temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay tarafından “esastan ret”, “bozma”, “hükmün ıslahı”ya da “düşme kararı”verilir. Hüküm, 231 inci madde gereğince açıklanır. Buna olanak bulunmadığı takdirde duruşmanın bitiminden itibaren yedi gün içinde karar verilir (m.305).

a.Esastan Ret Kararı

Bölge adliye mahkemesinin temyiz olunan hükmünün Yargıtay’ca hukuka uygun bulunması hâlinde temyiz iste­minin esastan reddine karar verilir (m.302/1). Esastan red kararı, istinaf dairesinin kararının onanması anlamına gelir. Karar böylece kesinleşir.

Hüküm, 231 inci madde gereğince açıklanır. Buna olanak bulunmadığı takdirde duruşmanın bitiminden itibaren yedi gün içinde karar verilir (m.305).

b.Bozma Kararı

Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda göste­rilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir (m.302/2).

Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozuldu­ğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir (m.302/3). Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur (m.302/4).

Hukuka kesin aykırılık hallerinin varlığı halinde de bozma kararı verilir.

c.Hükmün Islahı

Hükme esas olarak saptanan olaylara uygulanmasında hukuka aykırılıktan dolayı hüküm bozulmuş ise, Yargıtay maddede belirtilen hallerde hukuka aykırılığı düzelterek davanın esasına doğrudan hükmedebilir. Bu karar uygulamada «düzelterek onama» şeklindeifade edilir (m.303):

Düzelterek onama, şu hallerde söz konusu olabilir:

i)Olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması gerekirse.

ii)Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iddiasına uygun olarak sanığa kanunda yazılı cezanın en alt derecesini uygulamayı uygun görürse.

iii)Mahkemece sabit görülen suçun unsurları, niteliği ve cezası hükümde doğru gösterilmiş olduğu hâlde sadece kanunun madde numarası yanlış yazılmış ise.

iv)Hükümden sonra yürürlüğe giren kanun, suçun cezasını azaltmış ve mahkemece sanığa verilecek cezanın belirlenmesinde artırma sebebi kabul edilmemiş veya yeni bir kanun ile fiil suç ol­maktan çıkarılmış ise birinci hâlde daha az bir cezanın hükmolunması ve ikinci hâlde hiç ceza hükmolunmaması gerekirse.

v)Sanığın açıkça saptanmış olan doğum ve suç tarihlerine göre verilecek cezanın belirlenmesinde gerekli indirim yapılmamış veya yanlış indirim yapılmış ise.

vi)Artırma veya indirim sonucunda verilecek ceza süresi veya miktarının belirlenmesinde maddî hata yapılmış ise.

vii)Türk Ceza Kanunu’nun 61 inci maddesindeki sıralamanın gö­zetilmemesi yüzünden eksik veya fazla ceza verilmiş ise.

viii)Harçlar Kanunu ile yargılama giderlerine ilişkin hükümlere ve Avukatlık Kanunu’na göre düzenlenen ücret tarifesine aykırılık mev­cutsa.

d.Düşme Kararı

Düşme kararı, temyiz incelemesi sırasında, düşme kararı verilmesini gerektiren bir halin ortaya çıkması durumunda verilir. Örneğin, sanığın ölmesi, dava zamanaşımının gerçekleşmesi gibi hallerde düşme kararı verilir.

12.Yargıtay Kararının Gönderileceği Merci

Yargıtay tarafından, temyiz isteminin esastan reddine karar verilmişse (m.302/1), davanın esasına hükmedilmişse ya da tespit edilen hukuka aykırılığın düzeltilmesine karar verilmişse (m.303), artık bu durumda karar kesinleşmiş olur ve gereği için dosya ilk derece mahkemesinde gönderilir.

Burada prosedür şöyledir; Yargıtay’ca 302’nci maddenin birinci fıkrası veya 303’üncü madde uyarınca verilen kararlara ilişkin dosya ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği ise bölge adliye mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verilir (m.304/1).

Yargıtay, temyiz talebini kabul etmişse, dosyayı 303’üncü maddede belirtilenlerin dışında kalan hâllerde yeniden incelenmek ve hüküm verilmek üzere hükmü bozulan bölge adliye mahkemesine veya diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderir.

Ancak bozma kararı,

a)İstinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise dosya, gereği için kararı veren ilk derece mahkemesine,

b)Hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise dosya, gereği için kararı veren ilk derece mahkemesine ya da bozma kararının içeriği doğrultusunda Yargıtay’ca uygun görülmesi halinde bölge adliye mahkemesine gönderilir. Dosyanın ilk derece mahkemesine gönderildiği hallerde, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (m.304/2).

Yargıtay, mahkemenin hukuka aykırı olarak kendisini görevli veya yetkili görmesinden dolayı hükmü bozmuşsa, yani bu husustaki temyiz sebebini haklı görmüşse, dosyayı görevli veya yetkili mahkemeye gönderir (m.304/3).

İlk derece mahkemesi tarafından doğrudan temyiz yolu açık bulunan hükümlerle ilgili olarak verilen karara (geri vermeye ilişkin 23.04.2016 tarih ve 6706 sk.m.18/4 – mülga TCK.m.18) ilişkin dosya, hükmü veren ilk derece mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verilir (m.304/4).

13.Hükmün Bozulmasının Diğer Sanıklara Etkisi

Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hu­susların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygu­lanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşça­sına hükmün bozulmasından yararlanırlar (yayılma etkisi,m.306).

14.Bozma Üzerine Yapılacak İnceleme ve Karar, Bozmadan Sonraki Serbestlik Kuralı

Yargıtay’dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar (m.307/1). Sanık, müdafii, katılan ve vekilinin dosyada var olan adresle­rine de davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları saptanmamış olsa da duruşmaya devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir. Ancak, sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise, herhâlde dinlenmesi gerekir (m.307/2).

Yargıtay’dan ve­rilen bozma kararı, davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesine gönderilir. Bozma kararı ile birlikte önceki hüküm geçerliliğini kaybeder[3]. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre, “Bozma kararı lehe olsa dahi sanığın duruşmadan haberdar edilmesi ve duruşmada savunma yapma hakkı tanınmalıdır. Bu kurala aykırılık, savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir. Yerel Mahkemece, bozma kararının lehe olduğundan bahisle sanığın dinlenmesinden vazgeçilerek, yargılamaya devamla savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yokluğunda karar verilmesi CYUY’nın 326/2 ve 308/8. maddelerine aykırıdır”[4].

Temyiz kanun yolunda, davaya yeniden bakacak esas mahkemesinin, bozma kararı neticesinde, eski hükmünde direnmeyerek bozma kararı uyarınca hareket etmeyi kabul etmesine “uyma kararı”denir. Uyma kararı ile birlikte, önceki karar ortadan kalkar. Bozma kararı üzerine yapılacak yargılamada, mahkeme vereceği kararda serbesttir. Bu serbestliğe, “bozmadan sonraki serbestlik kuralı”denir[5]. Bu serbestlik iki açıdan sınırlandırılmıştır. Bunlardan ilki, mahkemenin bozma nedenlerine göre gerekli işlemleri yapması zorunluluğudur. İkincisi ise, hükmün yalnızca sanık lehine temyiz edilmiş olması halinde, verilecek yeni kararın öncekinden daha ağır bir cezayı içerememesidir (aleyhe değiştirme yasağı)[6].

Bölge adliye mahkemesi ya da ilk derece mahkemelerinin Ceza Dairelerinin bozma kararlarına uymayı tercih etmeleri durumunda, bu kez “uymadan sonraki serbestlik kuralı”devreye girecektir. Mahkemenin bozma kararına uyulmasına karar verdikten sonra da sanığın hukuki durumunu yeniden serbestçe değerlendirme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Temyiz edilen önceki hüküm bozma kararı verilmesiyle ortadan kalkmış olduğundan, dosyayı yeniden inceleyecek mahkemece önceki karardan farklı olarak, suçun sübutu ve niteliği de dahil olmak üzere sanığın hukuki durumuyla ilgili tüm hususlarda, vicdani kanaat doğrultusunda serbestçe karar verilebilecektir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 1412 sayılı CMUK.’un temyize ilişkin hükümlerinin yürürlükte olduğu dönemde verdiği 2013/1-622 Esas, 2015/16 Karar sayılı, 24.02.2015 tarihli kararında “uymadan sonraki serbestlik kuralı” çerçevesinde ilk derece mahkemesinin tabi olduğu yetkileri ayrıntılı ve açık bir şekilde ortaya koymuştur. Kararda; “(..) Temyiz incelemesinde görevi hukuk kurallarının ve kanuni tavsiflerin doğru uygulanıp uygulanmadığını denetlemek olan Yargıtay’ca yapılan inceleme sonucunda; onama, düzelterek onama, düşme ve bozma kararlarından birinin verilebilmesi mümkündür. Herhangi bir aykırılığın tespit edilemediği hallerde temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar verilecek, bu durumda ilk derece mahkemesi kararı kesin hüküm halini alacaktır. 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesinde gösterilen istisnai hallerde, kararda yasaya aykırılık tespit edilip kararın bozulmasına karşın, davanın esasına hükmedilerek tespit edilen aykırılıkların giderilmesi suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına ya da şartları bulunduğunda sanığın beraatine ya da kamu davasının düşmesine karar verilecektir. Temyiz davası kabul edildikten sonra maddi hukuk veya muhakeme hukukuna dair kuralların uygulanmaması ya da eksik veya hatalı uygulanmasına dair hukuka aykırılıkların tespit edildiği ve fakat 322. maddenin uygulanma şartları bulunmadığı durumlarda ise temyiz olunan hükmün aynı kanunun 321. maddesi uyarınca bozulmasına karar verilecektir. Bu durumda bozulan karar tümüyle ortadan kalkacağından hiçbir hukuki sonuç doğurmayacak, kararın bozmaya konu edilmeyen kısmı onanmış veya kesinlik kazanmış olmayacaktır. Bir diğer deyişle, kararın temyiz incelemesi sonucunda kesinleşebilmesi için Yargıtay tarafından açıkça onama ya da düzelterek onama kararlarından birinin verilmesi gerektiğinden, Özel Daire kararlarında yer alan “suçun sübutuna, suç niteliğine vs yönelen yerinde görülmeyen sair itirazların reddine” şeklindeki ibareler bozulan yerel mahkeme kararının değinilmeyen veya isabetli bulunan kısımlarının kesinleştiği anlamına gelmeyecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 19.12.1994 gün ve 323-344 sayılı kararında; “… Hükmün bir bölümünün veya tamamının temyiz incelemesini yapan Özel Dairece açıkça onanmaması halinde, o bölüm veya kararın kesinleştiği ileri sürülemez…”; 14.11.1994 gün ve 262-280 sayılı kararında da; “… Kararın bozulmayan kısmı onanmış veya kesinlik kazanmış değildir. Karar dava gibi bir bütün oluşturur. ‘Şu noktadan temyiz edildi veya bozuldu, o halde öteki kısımlar kesinleşti’ denemez. Yani kısmi kesinleşmeyi kabule olanak yoktur… Özel Daire kararında yer alan ‘yerinde görülmeyen sair itirazların reddine’ tabiri bozulan yerel mahkeme kararının değinilmeyen kısımlarını kesin hüküm haline getirmez. Kararın kesinleşebilmesi için açıkça onanması gerekir.” açıklamalarına ver verilmiştir. Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için Yargıtay’ca verilen bozma kararları üzerine yerel mahkemelerce yapılacak işlemlerin de gözden geçirilmesi gerekmektedir. 1412 sayılı CMUK.’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan “Davaya yeniden bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri” başlıklı 326. maddesinde; “Yargıtay’dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar. Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri sebebiyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir. Yargıtay’dan verilen bozma kararına mahkemelerin ısrar hakkı vardır. Israr üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” hükmü yer almaktadır. Buna göre, Yargıtay’ca verilen bozma kararı üzerine dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemelerince yeni bir tensip kararıyla duruşma günü tayin edilecek ve ilgililer duruşmaya çağrılıp bozmaya karşı diyecekleri sorulduktan sonra bozma ilamına uyulup uyulmaması yönünde bir karar verilecektir. Yerel mahkemenin, göreve dair olanlar dışındaki bozma ilamına uyma ya da direnme kararlarından birisini verebilmesi mümkün olup, öğretide buna “bozmadan sonraki serbestlik kuralı” adı verilmiştir (..)”Bozmadan sonra serbestlik kuralı” uyarınca bozma kararına uyma ya da direnme kararlarından birini verme konusunda serbest olan ilk derece mahkemelerinin Özel Dairelerinin bozma kararlarına uymayı tercih etmeleri durumunda, bu kez “uymadan sonraki serbestlik kuralı” devreye girecektir. Serbestlik kuralı ceza muhakemesinde maddi gerçeğin araştırılması ve en isabetli kararın verilmesi amacının zorunlu bir sonucu olup, mahkemenin bozma kararına uyulmasına karar verdikten sonra da, sanığın hukuki durumunu yeniden serbestçe değerlendirme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Temyiz edilen önceki hüküm bozma kararı verilmesiyle ortadan kalkmış olduğundan, yerel mahkemece önceki karardan farklı olarak, suçun sübutu ve niteliği de dahil olmak üzere sanığın hukuki durumuyla ilgili tüm hususlarda, CMK.’nun 217. maddesi uyarınca ulaşılan vicdani kanaat doğrultusunda serbestçe karar verilebilecektir. Nitekim, Yargıtay Özel Daireleri tarafından da ilk temyiz incelemesinde yerinde görülerek bozma konusu yapılmayan hususlar, lüzumu halinde hükmün yeniden temyizen incelenmesi sırasında bozma konusu yapılabilmekte, hatta ilk bozma kararından tamamen farklı olacak şekilde bozma kararı verilebilmektedir. (…) Diğer yandan, Ceza Genel Kurulu’nun 27.5.2014 gün ve 54-280, 24.4.2012 gün ve 391-173 ile 17.4.2007 gün ve 325-100 sayılı kararları başta olmak üzere pek çok kararında; uyma kararının dönülebilecek nitelikte bir ara kararı niteliğinde olmayıp, davanın esasına etkili olan kararlardan olduğu, bozmaya uymakla, yerel mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğduğu, sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da örtülü olarak geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulmasının, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı, bu sebeple bozmaya uyan yerel mahkemenin dönülemez nitelikteki bu karardan sonradan dönerek, önceki hükmünde direnmesinin isabetsiz olduğu açıklanmıştır. Böylece, öğretide; “Özel Dairelerce bir eksiklik sebebiyle yapılan bozma kararlarına uyma kararı verilmesi halinde bozma doğrultusunda hareket etme zorunluluğu” olarak ifade edilen istisna, uyma kararı verildikten sonra bozma sebebiyle sınırlı olacak şekilde uyma doğrultusunda işlem yapma zorunluluğu biçiminde kabul edilegelmiş ve istikrarlı olarak uygulanmıştır. Buna göre, hükmün temyiz incelemesini yapan Özel Dairece açıkça onanmaması halinde, kararın kesinleştiği ileri sürülemeyecek, bozulmakla bir karar tamamen ortadan kalkacağı için, bozmaya uyma kararı verilmesi durumunda, sanığın hukuki durumu yeniden serbestçe değerlendirilerek yeni bir karar verilecektir (..) Bu açıklamalar ışığında 1. uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Bir yerel mahkeme hükmü, temyizen inceleme sonucunda bozulmasına karar verilmesi halinde tamamen ortadan kalkacak ve Özel Daire ilamında yer alan “suçun sübutuna, suç niteliğine vs. yönelen yerinde görülmeyen sair itirazların reddine” şeklindeki vb. ibareler bozma ilamında değinilmeyen kısımları kesin hüküm haline getirmeyecektir. Özel Dairece, yapılan ilk temyiz incelemesi sırasında yerel mahkemece eylemin kasten öldürme olarak nitelendirilmesi uygun görülmüş ve suçun vasıflandırılmasına dair temyiz itirazları reddedilmiş olsa dahi, haksız tahrik sebebiyle yapılan indirim miktarıyla sınırlı ilgili bozma ilamına uyulmasına karar verilmesinden sonra, yerel mahkemece “uymadan sonra serbestlik kuralı” gereğince bozma nedeni dışında kalan hususlarda 1412 sayılı CMUK.’nun 326/ son maddesi de gözetilerek sanığın hukuki durumu yeniden serbestçe değerlendirilebilecektir. Bu nedenle, sanığın kasten öldürme suçundan mahkumiyetine dair yerel mahkeme hükmünün Özel Dairece suç niteliğine yönelik itirazlar reddedilerek yalnızca haksız tahrik sebebiyle yapılan indirim miktarı yönünden bozulmasına karar verilmesi üzerine, bozma ilamına uyulmasına karar veren yerel mahkemece, bozma ilamı doğrultusunda haksız tahrik sebebiyle asgari indirim oranına yakın olacak şekilde indirim yapılırken, suçun bu kez kasten yaralama sonucu ölüme neden olma olarak nitelendirilmesinin mümkün olduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla, bozma kararına uyulmasına karar verilmesinden sonra yapılan değerlendirmede suç niteliğinin değiştirilebileceği yönündeki yerel mahkemenin usule dair direnme gerekçesi isabetlidir” denilmek suretiyle, mahkemenin bozma kararına uyulmasına karar verdikten sonra da sanığın hukuki durumunu yeniden serbestçe değerlendirme hak ve yetkisi bulunduğuna açıkça işaret edilmiştir.

Yargıtay’dan verilen bozma kararına uyulması hâlinde ilk derece mahkemesi tarafından verilen karara karşı, istinaf veya temyiz sınırlarına bakılmaksızın sadece temyiz yoluna başvurulabilir (m.307/3).

Yargıtay’dan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk de­rece mahkemesinin direnme hakkı vardır.Direnme kararları, kararına direnilen daireye gönderilir.Daire, mümkün olan en kısa sürede direnme kararını inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir. Direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara karşı direnilemez (m.307/4). Mahkemenin duruşma yaptıktan sonra eski kararını, eski gerekçeyle tekrarlaması halinde “eylemli direnme”densöz edilir[7].Eylemli direnme yeni bir karardır ve bu halde, ilgili ceza dairesince incelenmeyen hususlar ortaya çıkacağından, eylemli direnme kararı üzerine verilen hüküm, yine Yargıtay’ın ilgili dairesince incelenir. Yargıtay’a göre; “Süre ve istek koşullarına uygun bir temyiz davası yoksa ya da hüküm kendiliğinden temyiz incelemesine tâbi değilse, Yargıtayca incelenmesi olanaksızdır. Yerel mahkemelerin direnme kararlarının temyizen incelenmesi bakımından da aynı koşullar geçerlidir. İncelenen dosyada, sanığın tehdit suçundan beraatına ilişkin direnme kararı, katılanlar vekilinin yüzüne karşı verilmiş ve yokluğunda karar verilen sanığa da usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir. Ancak direnme kararı taraflar ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmemiştir. Direnme hükmü yasa gereği kendiliğinden temyize tabi kararlardan olmadığı gibi, bu karar aleyhine açılmış bir temyiz davası da bulunmadığından, dosyanın incelenmeksizin iadesine karar verilmelidir”[8].

Yargıtay’dan verilen bozma kararına mahkemelerin hiçbir işlem yapmadan ısrar hakkı da vardır. Diğer bir ifadeyle, mahkeme, bozma kararına uymayarak, hiçbir işlem yapmadan da kararında ısrar edebilir. Buna “eylemsiz direnme”denir[9]. Bu durumda da dosya, kararına direnilen daireye gönderilir.Daire, mümkün olan en kısa sürede direnme kararını inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir. Direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara karşı direnilemez (m.307/4).

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre; “Bozmadan sonra yargılama yapan yerel mahkemece, direnme nedenleri ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği ve bozulan kararla tamamen aynı olacak şekilde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesinin, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacağında şüphe yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir. Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Yerel mahkemece Özel Dairenin bozma kararına karşı direnilirken, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla tamamen ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, Özel Dairenin bozma nedenine yönelik açıklayıcı bir direnme gerekçesi gösterilmemiş, bozma kararına niçin uyulmadığı denetlenebilir düzeyde açıklanmamıştır. Bu itibarla, bozma kararına hangi nedenlerle uyulmadığı belirtilmeden ve direnme gerekçeleri gösterilmeden önceki kararın aynen tekrarı ile yetinilmesi kanuna aykırı olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün öncelikle bu usuli nedenden dolayı bozulmasına karar verilmelidir”[10].

Son olarak, hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262’nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır (aleyhe değiştirme yasağı)olamaz (m.307/5).

 

[1]20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanunun 20’nci maddesiyle, bu maddenin ikinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere (c) bendi eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.

[2]Bu bendin ilk hali; “İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,”şeklindeydi. İlgili bent, Anayasa Mahkemesinin 27/12/2018 tarihli ve E.:2018/71 K.:2018/118 sayılı Kararı ile iptal edilmişti. İptal kararında Mahkeme; “(…) İtiraz konusu kural uyarınca bölge adliye mahkemelerinin ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin hükümlerine karşı temyiz yolunun kapatılmasının amacının yargılamanın makul süre içinde tamamlanması ve usul ekonomisinin sağlanması olduğu anlaşılmaktadır.

(..)Anayasa’nın 36. maddesinde güvenceye bağlanan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri de makul sürede yargılanma hakkıdır. Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade edilmiştir. Bu hak gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak zorundadır (AYM, E.2013/4, K.2013/35, 28/2/2013). Öte yandan Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında davaların en az giderle sonuçlandırılması hususu da bir ilke olarak düzenlenmiştir. Usul ekonomisi olarak da adlandırılan bu ilke, yargılama maliyetinin en düşük şekilde olmasını ve bu sürecin mümkün olan en hızlı yöntemlerle gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Dolayısıyla davaların makul süre içinde ve daha az masrafla sonuçlanmasının sağlanması amacıyla hükmün denetlenmesini talep etme hakkının sınırlandırılmasının anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı görülmektedir.

(..)Kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin bölge adliye mahkemesi kararına karşı temyiz yolunun kapalı tutulması suretiyle hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın davaların makul süre içinde sonuçlandırılması ve usul ekonomisinin sağlanması amacına ulaşılabilmesi bakımından elverişli ve gerekli bir araç olmadığı söylenemez.

(..) Ancak hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın elverişli ve gerekli olması yeterli olmayıp orantılı da olması gerekir. Orantılılık yönünden yapılacak denetimde temyiz yolu kapatılan kararın iki yıla kadar hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet içerebilen hükümlerden olduğu gözetilmelidir. Kişinin özgürlüğünün sınırlandırılması sonucunu doğuran hükümlerin denetime tabi tutulmasının önemi açıktır. Kaldı ki bu kapsamdaki bazı mahkûmiyet hükümleri kamu görevlisi olmak dâhil kişi bakımından belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma sonucunu doğurabilecek niteliktedir. Hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ceza yargılaması sonucu verilen bütün hükümlere karşı bu denetimi talep etme imkânı tanınmasını zorunlu kılan bir yönü bulunmamaktadır. Bu bakımdan hafif nitelikteki suçlara ilişkin mahkûmiyetlerin kesin olması, hükmün denetlenmesini talep etme hakkına yönelik orantılı bir sınırlama olarak nitelendirilebilir. Ancak hürriyeti bağlayıcı ceza yaptırımını içeren suçların hafif nitelikte olduğu söylenemez.

(..)Yargılamanın makul bir sürede sonuçlandırılması ve usul ekonomisinin sağlanması amacıyla da olsa hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin denetime tabi kılınmamasının sanığa aşırı bir külfet yükleyeceği açıktır. Diğer bir ifadeyle hürriyeti bağlayıcı cezaya ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin denetime kapalı tutulmasıyla sanığa yüklenen külfet, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması ve usul ekonomisinin sağlanması amaçlarıyla haklılaştırılamaz. Hürriyeti bağlayıcı cezaya ilişkin mahkûmiyet hükmünün denetlettirilmesi vasıtasıyla elde edecek bireysel yarar, makul sürede yargılanma hakkı ve usul ekonomisi ilkesine feda edilemez. Bu itibarla bölge adliye mahkemesince ilk defa verilen ve hürriyeti bağlayıcı ceza içeren mahkûmiyet hükümlerine karşı denetim imkânının bulunmamasının hükmün denetlenmesini talep etme hakkına yönelik orantısız bir sınırlama getirdiği sonucuna ulaşılmaktadır.

(..)İtiraz konusu kuralda bölge adliye mahkemesinin sadece -yukarıda belirtildiği üzere- hükmün denetlenmesini talep etme hakkını sınırlamayan ilk derece mahkemesinin beraat kararının onanmasına ilişkin kararlarına değil ilk derece mahkemesinin beraat kararının bozularak ilk defa verilen mahkûmiyete ilişkin kararlarına karşı da temyiz yolu kapatılmıştır. Bu durumda ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmünün onanmasına ilişkin kararlar ile beraat kararının bozulması üzerine ilk defa verilen mahkûmiyete ilişkin kararlar arasında ayrım yapılmaksızın bölge adliye mahkemesinin kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü kararına karşı temyiz yolunun kapalı olmasını öngören kuralın bütünüyle iptali gerekir.

(..)Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 36. maddesine aykırıdır. İptali gerekir”şeklinde karar vermiştir. Daha sonra, 20/7/2017 tarihli ve 7035 sayılı Kanunun 20’nci maddesiyle ilgili bent yeniden düzenlenerek bugünkü halini almıştır.

[3]   Centel-Zafer,s.812; Şahin-Göktürk,s.240.

[4]   Yarg. CGK., 17.03.2009, 2008/4-230, 2009/64.

[5]   Yenisey-Nuhoğlu,s.955.

[6]   Şahin-Göktürk,s.241, 242; Centel-Zafer,s.787, 788.

[7] Centel-Zafer,s.813.

[8]Yarg. CGK., 21.06.2011, 2011/4-128, 2011/135.

[9]Centel-Zafer,s.813.

[10]Yarg. CGK., 14.04.2015, 2013/8-819, 2015/104.

Yazar Hakkında

Ahmet Caner Yenidünya

Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku alanında uzmandır. Ceza Hukuku Genel Hükümler, Özel Hükümler, Ceza Muhakemesi Hukuku ve Ticari Ceza Hukuku alanında pek çok kitap ve makalesi bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü’nün ülkemizde insan ticareti ve cinsel şiddet mağduru kadınların korunmasına yönelik yaptığı projelerde aktif olarak görev almış, katılımcı olmuştur.

Leave a Comment