Genel Makaleler

İnsan Ticaretinin Bir Türü Olarak Çocuk İstismarı (2)

5-İnsan ticaretinin boyutları ve kriminolojik veriler nasıldır?

İnsan ticaretine maruz kalan mağdur sayıları ile suçun küresel ölçekte boyutlarını tahmin etmek oldukça güçtür. Baskı altında kalan ya da yasa dışı olarak bulunduğu ülkeden sınır dışı edileceğini düşünen mağdurların suça maruz kaldığını bildirmemelerinden dolayı oluşan siyah sayıların büyüklüğü, problemin boyutları konusunda kesin bir veri sağlanamamasına neden olmaktadır[1].

Bu suçun, failleri ve organize suç örgütleri için yarattığı gelir yıllık olarak çok büyük bir meblağa ulaşmaktadır[2]. Bununla birlikte söz konusu tahminler genellikle fuhuş maksatlı insan ticaretinin getirilerini ifade etmektedir. Ancak insan ticaretinin fuhuş maksatlı yapılması alışılagelmiş olmakla birlikte, günümüzde işgücü sömürüsü için insan ticareti de (labor trafficking) oldukça yaygındır ve esasen sayısal olarak daha fazladır.

Türkiye’de 2005 yılında faaliyete geçen insan ticareti mağdurlarına yardım hattı alo 157[3] aramalarına ilişkin IOM Uluslararası Göç Örgütü tarafından yapılan istatistik verilerine göre; 2005-2011 yıllarındaki kaydedilmiş çağrı türlerini gösteren dağılımda 2005 yılında en çok muhtelif konularda gelen çağrıların olduğu, 2006, 2007, 2008, 2009, 2010 ve 2011 yıllarında en çok acil yardım çağrısının olduğu tespit edilmiş; 2005-2011 yıllarında alınan çağrılardan %1’nin psikolojik sorunları içerdiği, %6’sının yönlendirmeye ilişkin olduğu, %28’nin muhtelif konularda gelen çağrılar olduğu, %3’nün bilgi paylaşımı amacını taşıdığı, %4’nün kolluk kuvvetlerine yardım amacını taşıdığı, %6’sının evlilik ile ilgili olduğu, %8’nin düzenli göçmenlerden ve %14’ünün düzensiz göçmenlerden geldiği, %30’nun acil yardım çağrılarını oluşturduğu tespit edilmiş; 2005-2011 yıllarında 157 yardım hattı ile kurtarılan mağdurların ülkelere göre dağılımını gösteren tabloda, kurtarılan 166 mağdurdan; 64’ünün Moldova, 30’unun Ukrayna, 24’ünün Rusya, 9’unun Türkmenistan, 8’inin Romanya, 7’sinin Kırgizistan, 4’ünün Gürcistan, yine 4’ünün Azerbaycan, 1’inin Uganda, 1’inin Belarus, 1’inin Kazakistan vatandaşı olduğu belirlenmiştir. Uluslararası Göç Örgütü tarafından paylaşılan 1 Ocak-31 Aralık 2013 tarihleri arasındaki istatiksel verilere göre; 157 çağrı hattına gelen bildirim sayısı 778, kurtarılan mağdur sayısı 42, arayan kişilerin mağdura yakınlığı açısından %16 tanık, %16 mağdur, %7 arkadaş, %4 bilinmeyen, %49 müşteri bildirimleri [4]olduğu görülmektedir.

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü İstatistik Şubesi tarafından insan ticareti suçuna ilişkin yapılan araştırmalar neticesinde; Ceza Mahkemelerinde TCK’nın 80’inci maddesi ile ilgili görülen davaların sayısı[5]; 2004 yılında 131, 2005 yılında 167, 2006 yılında 146, 2007 yılında 155, 2008 yılında 183, 2009 yılında 246, 2010 yılında 259, 2011 yılında 247, 2012 yılında 242, 2013 yılında 187 olarak, insan ticareti suçu ile ilgili açılan davalardaki faillerinin sayısı[6]; 2004 yılında 459, 2005 yılında 257, 2006 yılında 264, 2007 yılında 409, 2008 yılında 328, 2009 yılında 669, 2010 yılında 746, 2011 yılında 678, 2012 yılında 560, 2013 yılında 58 olarak, mağdurların sayısı[7]; 2004 yılında 314, 2005 yılında 172, 2006 yılında 258, 2007 yılında 358, 2008 yılında 398, 2009 yılında 599, 2010 yılında 904, 2011 yılında 579, 2012 yılında 538, 2013 yılında 65 olarak, insan ticareti suçu ile ilgili karara bağlanan davaların sayısı[8]; 2004 yılında 48, 2005 yılında 66, 2006 yılında 73, 2007 yılında 72, 2008 yılında 69, 2009 yılında 87, 2010 yılında 95, 2011 yılında 99, 2012 yılında 67, 2013 yılında 15 olarak, insan ticareti suçu ile ilgili karara bağlanan davalardaki faillerin sayısı; 2004 yılında 126, 2005 yılında 217, 2006 yılında 300, 2007 yılında 355, 2008 yılında 273, 2009 yılında 306, 2010 yılında 595, 2011 yılında 580, 2012 yılında 332, 2013 yılında 68 olarak, mağdurların sayısı; 2004 yılında 98, 2005 yılında 188, 2006 yılında 249, 2007 yılında 352, 2008 yılında 297, 2009 yılında 295, 2010 yılında 663, 2011 yılında 637, 2012 yılında 334, 2013 yılında 92 olarak belirlenmiştir.

İnsan ticaretinin boyutları konusunda yapılan araştırmalar, suç tipinin dünyanın her bölgesinde yaygın bir problem olduğunu ortaya koymaktadır[9]. 2011 yılı verilerine göre, insan ticareti mağdurlarının yaş ve cinsiyete göre dağılımına bakıldığında, %49 kadınların, %18 erkeklerin, %12 erkek çocukların, %21 kız çocukların mağdur olduğu görülmektedir. 2010-2012 yılları itibariyle, Afrika ve Orta Doğu bölgesinde insan ticareti vakalarının %53’ü zorla fuhuş, %37’si, zorla çalıştırma, %10’u ise insan ticaretinin diğer formalarına ilişkindir. Aynı dönemde; Amerika kıtasında %48 zorla fuhuş, %47 zorla çalıştırma ve %4 insan ticaretinin diğer şekilleri iken Doğu Asya, Güney Asya ve Pasifik bölgesinde %26 zorla fuhuş, %64 zorla çalıştırma, %10 diğer ticaret türleridir. Bu dönemde Avrupa ve Orta Asya bölgesi açısından zorla fuhuş %66 ile ön sıradadır. Global anlamda mağdurların insan ticaretinin formlarına dayalı dağılımında; %40 zorla çalıştırma %53 zorla fuhuş, %0.3 organların alınması, %7 diğer işleniş şekilleri karşımıza çıkmaktadır. Yıllar itibariyle zorla çalıştırmanın oranının arttığı belirtilmelidir. Örneğin, 2007’de zorla çalıştırma %32, 2009’da %35 iken 2011’de %40’a yükselmiştir. Zorla çalıştırma fiili yönünden mağdurların; Afrika ve Orta Doğu’da %45’i erkek ve erkek çocuklar iken %55’i kadın ve kız çocuklar, Amerika kıtasında %68’i erkek ve erkek çocuklar iken, %32 kadın ve kız çocuklar, Güney Asya, Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde %23 erkek ve erkek çocuklar iken, %77’i kadın ve kız çocuklar, Avrupa ve Orta Asya’da %69 erkek ve erkek çocuklar iken, %31 kadın ve kız çocuklar olduğu görülmektedir. Her geçen gün kadınların faillik konumunda artışa işaret edilmelidir. Kadınların insan ticareti suçundan cezalandırılma noktasında oranı %28’dir. Şüpheli olarak ceza adaleti ile karşılaşma oranı %38, ceza soruşturmasına maruz kalma oranı ise, %32’dir. 2010-2012 yılları arasında insan ticareti faillerinin %64’ü fiilin işlendiği ülke ile vatandaşlık bağı bulunan kimse iken, %22’si aynı bölgeden başka bir ülke vatandaşı, %14’ü ise farklı bir bölgedeki ülke vatandaşıdır. Çocukların insan ticareti mağduru olması noktasında ise, bölgelere göre farklılıklar göze çarpmaktadır. Mağdurların; Afrika ve Orta Doğu’da %62’si, Amerika kıtasında %31’i, Güney Asya, Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde %36’sı, Avrupa ve Orta Asya’da %18’i kız ve erkek çocuklardır. Kadın ve kız çocukların en fazla %79 ile zorla fuhşa sürüklendiği, %14 zorla çalıştırmaya maruz kaldıkları, %0,1 organların alınması için ticarete konu edildikleri saptanmışken, erkek ve erkek çocuklarında %83 ile en fazla zorla çalıştırmaya tabi tutuldukları, zorla fuhşun %8, organların alınmasının ise %1 oranında bulunduğu saptanmıştır. Zorla çalıştırmada kadınların %35, zorla fuhuşta ise, %97 oranında mağdur oldukları anlaşılmaktadır.

6- Çocuk istismarı olarak insan ticaretinin özellikleri nelerdir?

a.Genel Çerçeve

Çocuk istismarının değişik şekilleri yönünden insan ticaretinin bir araç teşkil ettiği belirtilmelidir. Bu anlamda çocuklar; pek çok sömürünün konusu olarak insan ticaretine maruz kalabilirler. Çocuk istismarı, zorla çalıştırma, kölelik[10], yasadışı evlat edinme, çocuk asker[11], pornografik ürünlerde kullanma, cinsel istismara maruz bırakma, evlendirme (çocuk gelin)[12] tarzında gerçekleşebilir[13].

Çocuk istismarının bir çeşidi de evlat edinme maksatlı insan ticaretidir. Gerçekten mukayeseli hukukta insan ticareti suçunun “evlat edinme maksadıyla” işlenmesi haline de rastlanmaktadır. Özellikle gelişmiş ülkelerde doğum oranlarının düşük olması, çiftlerin çocuk yapmaya istekli bulunmaması veya çocuk yapma yeteneğinin kaybı gibi sebepler “evlat edinme” yönünde talep yoğunluğunun yaşanmasına sebep olmuştur. Bu talep yoğunluğu ve söz konusu talep karşısında ödenecek bedelin cazibesi, insan tacirlerini az gelişmiş ülkelerden, gelişmiş ülkelere doğru çocuk ticareti yapmaya sevk etmiştir. Aynı zamanda, çok çocuklu ve çocuklarına bir gelecek sağlayamayan aileler, söz konusu faaliyete rıza gösterebilmektedir[14]. Bununla birlikte, Palermo Protokolünde, insan ticareti suçunun saikleri arasında “evlat edinmek veya evlatlık vermek maksadı” mevcut değildir. Kanunumuzda da yer almayan bu saike, bazı ülke kanunlarının yer verdiği görülmektedir. Örneğin, Ukrayna CK.’nın 149’uncu maddesi, “ticari amaçlarla evlat edinmeyi”, insan ticareti suçunun saikleri arasında saymaktadır. Aynı şekilde Gürcistan Ceza Kanunu’nun 172’nci maddesinde, çocuğun ticareti suçunda, evlat edinme amacından bahsetmektedir. TCK., bakımından bir küçüğün bu maksatla kaçırılması, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun nitelikli halini oluşturur (m.109/2 f). Keza bu şekilde elde edilen küçüğün, sahte belgeler tanzim edilmek suretiyle başkasının nüfusuna kaydedilmesi durumunda, düzenlenen belgenin niteliğine göre belgede sahtecilik (m.204,206, 207) ile birlikte soy bağının değiştirilmesi (m.231/1) suçları da oluşur.

b.Uluslararası Sözleşmelerde Yer Alan Düzenlemeler

Türkiye 25 Eylül 1926 tarihli “Köleliğe Dair Milletler Cemiyeti Sözleşmesine” taraf olduğu gibi bu sözleşmeyi BM. bünyesine taşıyan 23 Ekim 1953 tarih ve 794 (VII) sayılı Kararla kabul edilen Protokole de taraftır[15].

1953 Protokolü ile değişik Köleliğe Karşı Sözleşme; kölelik ve köle ticaretine ilişkin tanımları ihtiva etmektedir. Söz konusu Sözleşmeye göre kölelik “üzerinde mülkiyet hakkına bağlı erk ve yetkilerin kısmen ya da toplu halde kullanıldığı bir kişinin statüsü ya da durumu” olarak tanımlanmıştır. Köle ticareti ise “bir kimsenin kölelik konumuna sokulmak üzere yakalanması, edinilmesi ya da elden çıkarılmasını içeren tüm eylemleri; bir kölenin satılmak ya da değiştirilmek amacıyla edinilmesini içeren tüm eylemleri; satılmak ya da değiştirilmek amacıyla edinilen bir kölenin satış ya da değişim yoluyla elden çıkarılmasına ilişkin tüm eylemleri ve genel olarak her türlü köle ticaretini ya da taşımacılığını kapsar”. Sözleşmenin 3’üncü maddesi uyarınca taraf devletler, kendi yargı yetkileri altında köle ticaretini önleme ve 4’üncü madde ile de kölelik ve köle ticaretinin kaldırılması amacıyla iş birliği yapma mükellefiyetini üstlenmişlerdir.

1955 yılında Ekonomik ve Toplumsal Konsey, 1926 tarihli Köleliğe Karşı Sözleşme’nin, köleliğe benzer belli bazı uygulamaları kapsamadığı gerekçesiyle, anılan uygulamaları önleyebilecek yeni bir sözleşme hazırlanmasına karar vermiştir. Konuyla ilgili görevlendirilen Komite tarafından kaleme alınan taslağın kabulü ile 7 Eylül 1956 tarihinde Cenevre’de “Kölelik, Köle Ticareti ve Köleliğe Benzer Kurum ve Uygulamaların Lağvına Dair Ek Sözleşme” imzalanmıştır. Sözleşme; kölelik ve köle ticaretinin kapsamını genişletmiştir. Sözleşmenin Başlangıç kısmında “1930 tarihli Zorla Çalıştırma Sözleşmesi ile ILO’nun zorla ya da zorunlu çalıştırmaya ilişkin sonraki etkinliklerinin göz önünde tutulduğu” belirtilmiştir. Sözleşme, 1926 tarihli Kölelik Sözleşmesi’nin 1’inci maddesinde yer alan köle tanımının içine girip girmediğine bakılmaksızın, bazı uygulamaların ortadan kaldırılmasını öngörmektedir[16].

Sözleşme’nin ortadan kaldırılmasını belirttiği uygulamalar arasında;

“(i) Bir kadının, reddetmek hakkı olmadan, anne ve babasına, vasisine, ailesine veya diğer herhangi bir şahıs yahut topluluğa nakdi veya ayni bir ivaz karşılığında evlendirilmesi vaadinde bulunulması veya evlendirilmesi;

(ii) Kocası, ailesi ya da topluluğu tarafından bir kadının bedel karşılığında ya da başka yoldan, bir başkasına aktarılmak hakkı; ya da

(iii) Kocasının ölümünde bir kadının miras yoluyla bir başkasına aktarılmak zorunda bırakılması”; ile  “Bir çocuğun ya da on sekiz yaşın altındaki bir gencin, ana babası ya da bunlardan biri ya da vasisi tarafından, kendisinin ya da emeğinin sömürülmesi amacıyla ücretli ya da ücretsiz olarak başka bir kimseye verilmesi” de mevcuttur.

Keza 20 Kasım 1989 tarihinde New York’ta kabul edilen ve 2 Eylül 1990’da yürürlüğe giren Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin[17]35 inci maddesinde çocuğa yönelik insan ticareti niteliğindeki eylemler düzenlenmiştir. Sözleşme uyarınca taraf devletler; “herhangi bir amaçla veya herhangi bir biçimde, çocukların kaçırılmaları, satılmaları veya fuhşa konu olmalarını önlemek için ulusal düzeyde ve ikili ve çok taraflı ilişkilerde gereken her türlü önlemleri almak” zorundadır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 25 Mayıs 2000 tarih ve A/RES/54/263 sayılı kararıyla kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokol de, Türkiye tarafından 9 Eylül 2000 tarihinde imzalanmıştır[18]. Protokol özellikle Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin amaçlarını gerçekleştirebilmek için uluslararası alanda giderek artan çocuk satışı, çocuk fahişeliği ve çocuk pornografisinden çocukların korunmasını güvence altına almak üzere alınacak önlemlere yer vermektedir. Protokolün 1 inci maddesi uyarınca taraf devletler çocuk satışını, çocuk fahişeliğini ve çocuk pornografisini yasaklamalıdır. Protokol’ün 2’nci maddesinde bu eylemlerin tarifine yer verilmiştir. Buna göre; “(a) Çocuk satışı, herhangi bir şahıs veya bir grup şahıs tarafından, ücret ya da başka herhangi bir şey karşılığında bir çocuğun başka birine devredildiği herhangi bir fiil veya işlem anlamına gelmektedir.

(b) Çocuk fahişeliği, bir çocuğun ücret veya başka herhangi bir şey karşılığında cinsel faaliyetlerde kullanılması demektir.

(c) Çocuk pornografisi, çocuğun gerçekte veya taklit suretiyle bariz cinsel faaliyetlerde bulunur şekilde herhangi bir yolla teşhir edilmesi veya çocuğun cinsel uzuvlarının, ağırlıklı olarak cinsel amaç güden bir şekilde gösterilmesi anlamına gelir”.

Çocukların Cinsel Suiistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin[19] amaçlarının yer aldığı 1’inci maddesinde; “Bu Sözleşme’nin amaçları şunlardır:

  1. a) Çocukların cinsel suiistimalini ve çocuğa yönelik cinsel istismarı önlemek ve bunlarla mücadele etmek;
  2. b) Cinsel suiistimal ve cinsel istismar mağduru çocukların haklarını korumak;
  3. c) Çocukların cinsel suiistimaline ve cinsel istismarına karşı ulusal ve uluslararası iş birliğini yaygınlaştırmak” denilmek suretiyle çocuklara yönelik her türlü suiistimalin önlenmesinin ve mücadele edilmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları ve Temel Hürriyetlerin Korunması Sözleşmesi[20], 4’üncü maddesinde hiç kimsenin kul ya da köle olarak tutulamayacağını belirttikten sonra, “hiç kimseden zorla ya da zorunlu olarak çalışması istenmeyecektir” demek suretiyle, işgücünün istismarını[21] yasaklamıştır[22].

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin[23] (İstanbul Sözleşmesi) 32’nci maddesinde zorla evlendirmelerin doğuracağı hukuki sonuçlar düzenlenmiştir. Madde metninde; “Taraflar mağdura gereksiz bir parasal veya idari yük getirmeksizin, zorla gerçekleştirilen evliliklerin geçersiz ve hükümsüz kılınabilmesini veya sona erdirilmesini temin edecek yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır” denilmektedir. Aynı sözleşmenin 37’nci maddesinde zorla yaptırılan evlilikler düzenlenmiş ve “Taraflar bir yetişkini veya çocuğu kasten evliliğe zorlamanın cezalandırılmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır. Taraflar, bir yetişkinin veya çocuğun, ikamet ettiği Taraf veya Devletten farklı bir Tarafa
veya devlete, söz konusu yetişkini veya çocuğu evliliğe zorlama amacıyla kasten
kandırılarak götürülmesinin cezalandırılmasını temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer
tedbirleri alacaklardır” şeklinde düzenlenmiştir. Bu sözleşmede “kadın” tabiri, “18 yaşın altındaki kız çocuklarını da kapsamaktadır.

c.Ülkemizde Durum

Yukarıda açıkladığımız sebeplerle, çocuk istismarının farklı boyutları uluslararası sözleşmelerde düzenlenmiş ve bu suretle ilgili eylemlere karşı çocukların korunması hedeflenmiştir.

Ülkemizde çok küçük yaştaki çocukların, korumasız-çaresiz insanların, dilendirilmek maksadıyla tedarik edildikleri, nakledildikleri, barındırıldıkları yargı kararlarına yansımaktadır. Çocukların dilencilikte araç olarak kullanılması, TCK.’nun 229’uncu maddesinde bağımsız bir suç olarak öngörülmüş olup, bu suç tipi insan ticaretinden sonraki bir aşamayı düzenlemektedir. Bu sebeple dilencilik yaptırılmak üzere (bu durum zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, esarete tabi kılmak kapsamında değerlendirilebilir) çocuğun tedarik edilmesi, kaçırılması, sevk edilmesi veya barındırılması insan ticareti kapsamında değerlendirilmelidir[24]. Böyle bir çocuğa dilencilik yaptırılmışsa, fail hem 80’inci, hem de 229’uncu madde uyarınca cezalandırılmalıdır. Yargıtay tarafından verilen kararlarda, çocuğa zorla hırsızlık yaptırılmasına ilişkin fiillerin, insan ticareti suçu kapsamında değerlendirildiği görülmektedir[25].

Çocukların fuhşa sürüklenmesi halinde, insan ticareti suçu, fuhuş suçundan bağımsız bir şekilde gerçekleşir. Yargıtay kararları da bu yöndedir[26].

Bizzat ebeveyn ya da çocuk üzerinde nüfuz sahibi kimseler tarafından, çocuğun çalıştırılmak, dilendirilmek üzere, başka kimselere teslim edilmesi halinde, bunlar çocuğu teslim ettikleri kişilerin işlediği “tedarik etme” eyleminin müşterek faili olur. Çünkü onların kabulü ve teslimi olmadan, diğer faillerin çocuğu “tedarik etme” imkânı bulunmamaktadır. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 10.02.2012 tarih ve 13508/4595 sayılı kararında; “Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya içeriğine göre, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına Ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokolün 3. maddesinin (c) bendinde yer alan “Bu maddenin (a) bendinde öngörülen yöntemlerden herhangi birini içermese bile çocuğun istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması veya teslim alınmasını “insan ticareti” olarak kabul edilecektir” hükmünün 30.01.2003 tarih 4804 sayılı Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun hükümleri gözetilerek olay tarihinde 12 yaşında olan mağdurenin sanık baba Cemal Güney tarafından nüfuzu kötüye kullanılarak çalıştırılmak amacıyla Samsun ili Çarşamba ilçesinden sanık Süleyman Kolip’in Sapanca’daki evine nakleden sanıkların yazılı şekilde cezalandırılmalarında isabetsizlik görülmediğinden, sanıklar müdafilerinin suçun unsurlarının oluşmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hata yapıldığına ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına, 16.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi”  denilmektedir.

Temel sorun, bir çocuğun, cinsel arzuların tatmini gayesiyle, Medeni Kanun’daki evlenme yaşına gelmeden dini nikahla ya da yine kendi rızası dışında ebeveynlerin kararı ile görünüşte resmi nikah adı altında ya da herhangi bir merasim olmaksızın bir kimseye verilmesi halinde nasıl hareket edileceği konusudur. Kanımızca bu üç olay da çocuğun başkalarının karar ve tasarrufları altında ivazlı yahut ivazsız bir kimseye devrini sonuçladığından uluslararası sözleşmeler kapsamında “esarete tabi kılmak, zorla çalıştırmak, çocuk satışı” niteliğindedir. Bu itibarla bu tür bir davranışta bulunan çocuk üzerinde nüfuz sahibi kimseler, çocuğu bu tarz bir devir sonucunda üçüncü bir kişinin cinsel arzularının tatminine sevk etmeleri, nakletmeleri dolayısıyla hem insan ticaretinden hem de işlenen cinsel istismar suçundan müşterek fail olarak sorumludurlar. Zira bir çocuğun evlenme adı altında birlikte yaşamaya veya cinsel birleşmeye zorlanması esarete tabi kılmak niteliğinde bir davranıştır. Ancak bu hususta tereddütleri sonlandırmak ve çocuklarımızı etkin bir şekilde korumak adına 80’inci maddeye bir hüküm ilavesi de yerinde olabilir.

Çocukların özellikle yakınlarından gelen bu kötülüğe karşı korunmasındaki eksiklik ya da tereddüt (ki uygulamada varlığı görülmektedir) varsa, yasal düzenleme yapmak ülkemizin tarafı bulunduğu uluslararası sözleşmelerin bir gereği olmaktan öte, çocuklarımızın “evlenme” adı altında maruz kaldıkları cinsel istismar fiillerine (çocuk gelin olgusuna) bir son verilmesini amaçlamaktadır. Öte yandan yukarıda ifade ettiğimiz üzere, Palermo Protokolü ve İnsan Ticaretine Karşı Avrupa Sözleşmesinde sömürü biçimlerinden biri olarak düzenlenen “cinsel istismarın diğer şekilleri” tarzındaki ibareye 80’inci maddede yer verilmemiş olması bu tereddütlerin altında yatan bir diğer sebeptir.

Yargıtay, küçüğün yasal olmayan evlilik kararına onay veren ebeveynin cinsel istismara yardım eden olarak sorumlu tutulması gerektiği yönünde karar vermiştir[27]. Yine örneğin Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 9.3.2017 tarih ve 7401/1238 sayılı kararında; sanığın suç tarihlerinde onbeş yaşından küçük olan kızını …. diğer sanık … ile evlenmesi amacıyla vermek için anlaştığı, hatta bu amaçla kızını götürüp … buluşturduğu ve akabinde sanıktan para alabilmek için birlikte bankaya gittikleri ancak …, …. atlatıp haberi olmadan mağdureyi alarak önce Gaziantep ilinde sonrada İzmir ilinde yaklaşık 3 ay süren cinsel istismar eylemlerinde bulunduğu olayda, sanığın suçun işlenmesinden önce icrasını kolaylaştırmak suretiyle TCK’nın 39/2-c. maddesi yollaması ile suça iştirak ettiği anlaşılmakla, aynı Kanunun 39/2-c maddesi yollamasıyla TCK’nın 103/2, /6,43/1 maddeleri gereğince cezalandırılması yerine oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçeyle beraatine karar verilmesi nedeniyle beraat kararının bozulmasına hükmedilmiştir.

Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin başka bir (23.01.2014 tarih ve 9515/803 sayılı) kararında, sanık Seval’in, başlık parası karşılığında Hüseyin’in annesi olan sanık Gülbay ile anlaşması üzerine kayden 04.04.1995 tarihli olan mağdurenin rızası dışında 06.05.2006 tarihinde sanık Hüseyin ile gayri resmi olarak evlendirildiği ve beraber yaşanılan bu süre içinde sanık  Hüseyin’in birden fazla sayıda mağdureye nitelikli cinsel istismarda bulunduğunun sübut ettiği olayda sanıkların mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi, yerel mahkemenin kararının bozulmasını gerektirmiştir.

Yargıtay bir başka kararında da babanın, kızını başlık parası karşılığı sanıkla evlenmeye zorlama şeklindeki eylemi nedeniyle, cinsel istismar suçundan müşterek fail olarak cezalandırılması gerektiğine hükmetmiştir[28].

Kanımızca bu tür olaylarda ebeveynlerin suça dönük katkısı olmaksızın, çocuğun alınması, elde edilmesi mümkün bulunmadığından, çocuklarını esarete tabi kılınmak üzere naklettiklerinden, bir yerden başka bir yere götürüp teslim ettiklerinden hem insan ticaretinden hem de müşterek faillik kapsamında cinsel istismar suçundan sorumluluklarına gidilmesi gerekmektedir. Bu örneklerde insan ticaretinin varlığı bir yana, ebeveynin cinsel istismara iştirakinin boyutu ve varlığı tartışma konusu yapılmaktadır.

[1] Goldhammer, s.17; Omelaniuk, Irena, Trafficking in Human Beings, United Nations Expert Group Meeting on International Migration and Development, New York 6-8 July 2005, s.2; Kaye, Mike, The Migration-Trafficking Nexus, Combating Trafficking Through the Protection of Migrants’ Human Rights, United Kingdom 2003, s.4.

[2] Klueber, s.5; Miller, John R., “The United States’ Effort to Combat Trafficking in Persons”, An Electronic Journal of the U.S. Department of State, Vol.:8, No.:2, June 2003, s.71; Bump, Micah N.-Duncan, Julianne, “Conference on Identifying and Serving Child Victims of Trafficking”, International Migration, Vol. 41 (5) 2003, s.202; Feingold, David A., “Human Trafficking”, in: Foreign Policy, September-October 2005, s.28.

[3] İlgili hat, hali hazırda daha kapsamlı bir şekilde altı dilde hizmet veren “Yabancılar İletişim Merkezi (YİMER 157)” olarak faaliyete devam etmektedir.

[4] Bu veriler nazara alındığında insan ticareti suçunda etkin pişmanlığa yer verilmesinin yerinde olacağı kanaatindeyiz. Mağdur henüz sömürüye uğratılmadan, fiile katılan kişilere etkin pişmanlık imkânı verilmesi hem suçla mücadelede hem de mağdurların korunmasında bir avantaj sağlayacaktır. Nitekim mukayeseli hukukta bazı ülkeler (örneğin Fransız CK. m. 225-4-9, Rus CK.m.127-1) bu suç tipinde (mağdurun korunması açısından) etkin pişmanlığı düzenlemiştir.

[5] Görülen davaların sayısına, önceki yıldan devren gelen, yıl içinde açılan ve bozularak gelen davalar dahildir. Veriler ilk derece mahkemelerinde görülen davalara ilişkin olup, 2013 yılı Ocak-Mart aylarını ait verileri kapsamaktadır.

[6] Açılan dava olarak yıl içinde açılan ve bozularak gelen davalar alınmış olup, 2013 yılı verileri Ocak-Mart aylarına ait verileri kapsamaktadır.

[7] Açılan dava olarak yıl içinde açılan ve bozularak gelen davalar alınmış olup, 2013 yılı verileri Ocak-Mart aylarına ait verileri kapsamaktadır.

[8] Karara bağlanan dava olarak ilk derece mahkemelerde verilen kararlar esas alınmıştır. 2013 yılı verileri Ocak-Mart aylarına ait verileri kapsamaktadır.

[9] Bahsi geçen veriler için bkz. Global Report on Trafficking in Persons 2014, United Nations, New York 2014, s.5 vd.

[10] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin C.N.-V.-Fransa kararında (11.11.2012 tarih ve 67724/09 no’lu); Fransa’nın Sözleşme’nin 4.maddesi kapsamındaki yükümlülüğünü ihlal ettiğine karar verilmiştir. Dava, 16 ve 10 yaşlarında öksüz iki kız kardeşin köleleştirildikleri, zorla çalıştırdıkları (teyze ve eniştelerinin evlerinde ücretsiz ev işi yaptırma) iddialarına ilişkindir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, C.N.’nin Burundi’ye geri gönderilme tehdidiyle zorla zorunlu çalıştırıldığı, özellikle yaptırılanların miktarı ve niteliği açısından ücretli bir meslek erbabı tarafından yapılması halinde iş olarak nitelenecek faaliyetlerin aile dayanışması veya aile yaşamını paylaşma kapsamında değerlendirilecek faaliyetlerden ayrılması gerektiği kanaatine varmıştır. Mahkeme ayrıca, C.N’nin durumunun değişmediğini ve değişecek gibi de görünmediğini düşünmesi nedeniyle köle olarak tutulduğunu belirtmiştir.

[11] Konuyla ilgili veriler için bkz.  Trafficking in Person Reports, June 2016, Department of State, United States of America, p.357; Trafficking in Person Reports, June 2016, Department of State, United States of America, p.357; Davison, John, “Syrian war creates child refugees and child soldiers: report”, in: https://www.reuters.com, March14, 2016 (erişim tarihi: 21.1.2017). 

[12]Dünyada çocuk gelin konusundaki rakamsal veriler konusunda bkz. in: https//www.unicef.org/protection/57929_58008.html (erişim tarihi: 21.1.2017).

[13] Örnekler için bkz. Vaz Cabral, Georgina, Trafficking in Unaccompanied Minors in the European Union, A Comparative Approach, International Organization for Migration (IOM) European Commission-Programmer Stop II, September 2003, s.19, 20.

[14] Omelaniuk, s.2.

[15]  Türkiye 1926 Sözleşmesini 5 Haziran 1933 tarihli bir Yasa ile kabul etmiş olup, 1953 tarihli Protokol ve ekini de 14 Ocak 1955’te imzalamıştır.

[16] Sözleşme, Türkiye tarafından 27 Aralık 1963 tarihli bir yasa ile uygun bulunmuştur. RG.06.01.1964, Sy.:11599.

[17] Türkiye Cumhuriyeti tarafından 9 Aralık 1994 tarih ve 4058 sayılı Kanunla onaylanmıştır. Kanun 27 Ocak 1995 tarih ve 22184 sayılı Resmî Gazetede yayınlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, Sözleşme’nin 17, 29 ve 30 uncu maddeleri hükümlerini Anayasa’ya ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşması hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama hakkını saklı tutmuştur.

[18]Bkz.  www.tbmm.gov.tr/komisyon/insan hak/pdf01/161-170.pdf.

[19] Çocukların Cinsel Suiistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunması, 25.X.2007. Çocukların Cinsel Suiistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 10.09.2010 tarih ve 28050 tarihli Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

[20] 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanan Sözleşme, Türkiye tarafından 18.05.1954 tarihinde onaylanmıştır (RG. 19.3.1954, Sy.: 8662).

[21] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin C.N.-V.-Fransa kararında (11.11.2012 tarih ve 67724/09 no’lu); Fransa’nın Sözleşme’nin 4.maddesi kapsamındaki yükümlülüğünü ihlal ettiğine karar verilmiştir. Dava, 16 ve 10 yaşlarında öksüz iki kız kardeşin köleleştirildikleri, zorla çalıştırıldıkları (teyze ve eniştelerinin evlerinde ücretsiz ev işi yaptırma) iddialarına ilişkindir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, C.N.’nin Burundi’ye geri gönderilme tehdidiyle zorla zorunlu çalıştırıldığı, özellikle yaptırılanların miktarı ve niteliği açısından ücretli bir meslek erbabı tarafından yapılması halinde iş olarak nitelenecek faaliyetlerin aile dayanışması veya aile yaşamını paylaşma kapsamında değerlendirilecek faaliyetlerden ayrılması gerektiği kanaatine varmıştır. Mahkeme ayrıca, C. N’nin durumunun değişmediğini ve değişecek gibi de görünmediğini düşünmesi nedeniyle köle olarak tutulduğunu belirtmiştir.

[22] Sözleşmenin 4’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında “zorla ya da zorunlu olarak çalıştırma” sayılmayacak haller gösterilmiştir.

[23] 6251 sayılı ve 24.11.2011 tarihli Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, RG.29.11.2011, Sayı:28127.

[24] “Sanığın olay tarihinden yaklaşık bir ay kadar önce, yaşları 10 ila 14 arasında değişen 8 mağduru, Mardin’in Ömerli ilçesinden alıp İstanbul’a getirdiği, şehrin çeşitli yerlerindeki sokaklarda kağıt mendil ve midye satıcılığı, tartıcılık gibi işlerde zorla çalıştırdığı, çocukların hepsini evinin tek bir odasında insanlık dışı koşullarda   barındırdığı; zorla çalıştırmak maksadıyla mağdurların bulundukları yerden alınarak İstanbul’a getirilmesi ve barındırılması şeklinde gerçekleşen eyleminin 5237 sayılı TCK.’nun 80. maddesinde düzenlenen insan ticareti suçunu oluşturduğu, mağdurların yada ailelerinin rızalarının bulunmasının anılan maddenin 2. ve 3. fıkraları uyarınca suçun oluşumunu etkilemeyeceği gözetilmeden..” (Yarg. 8. CD., 25.6.2008, 2008/4555, 2008/7998).

[25]  Bkz. Yargıtay 9.CD., 20.10.2009 tarih ve 2007/8697 E., 2009/13101 K. Sayılı karar.

[26] “…Fuhuş suçundan kurulan hükmün temyizinde; (…) Türk Ceza Kanunu’nun 80’inci maddesinde düzenlenen “insan ticareti” suçunun oluşabilmesi için failin mağdura yönelik olarak “tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliğinden yararlanarak rızasını elde etmek” biçiminde bir harekette bulunması ve bu hareketleri yaparken veya yaptıktan sonra mağduru ülkeye sokması, ülke dışına çıkarması, tedarik etmesi, kaçırması, bir yerden başka bir yere götürmesi, sevk etmesi veya barındırması gerekmektedir. Suçun oluşması için hem araç hareketlerden hem de amaç hareketlerden en az birisinin bir arada bulunması gereklidir.

Araç hareketler, asıl veya amaç hareketlerden önce veya en geç bu hareketlerle eş zamanlı olarak yapılmalıdır. Böylece öncelikle araç hareketler ile mağdurun iradesi kırılmalı ve görünüşte rızası elde edilmeli daha sonra da bu husustan yararlanarak suçu oluşturan asıl amaç hareketler gerçekleştirilmelidir.

Bu durumun tek istisnası, TCK’nın 80/3. maddesindeki “on sekiz yaşını doldurmamış olanların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hâllerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verileceği” yönündeki düzenlemedir.

Bu açıklamalar ışığında, suç tarihi itibariyle henüz 18 yaşını bitirmeyen çocuk katılanı, fuhuş yaptırmak amacıyla tedarik eden, bir yerden diğer bir yere götüren ve barındıran sanığın, suça ait araç fiillerden hiçbirine başvurmamış olsa dahi, eyleminin ayrıca TCK’nın 80/1. maddesinde düzenlenen “insan ticareti” suçunu da oluşturacağı, bu durumda TCK’nın 44. maddesi uyarınca fikri ictimadan söz edilemeyeceği değerlendirilmekle, mahkeme tarafından dava zamanaşımı süresinde “insan ticareti” suçu sebebiyle de “suç duyurusunda” bulunabileceği öngörülerek..” (Yargıtay 18. CD., 21.03.2018, 2017/8063 E., 2018/4068 K.).

 

[27] Yarg. 5. CD., 28.02.2007, 2007/29, 2007/1609.

[28]  Yarg. 14. CD., 13.07.2011, 46/41; “Mağdurenin soruşturma aşamasında dosyada bulunan diğer deliller ile de uyum içinde olan ve sanık Hüseyin’in kendisine yönelik cinsel davranışlarını annesine anlattığı halde annesinin kendisine sabretmesini söylediği ve bunların sona ermesini sağlayacak herhangi bir girişimde bulunmadığı yolunda ortaya çıkan samimi ve inandırıcı anlatımları, sanık Livaze’nin kollukta müdafii huzurunda alınan “… bu şahsın kızım ile birlikte kalıp sadece sevip okşamasına ve kendini tatmin etmesine bir nevi göz yumdum. Bunun sebebi de bizim paraya ihtiyacımız olması ve H. Üzmez’in de bize maddi yönden destekte bulunmasıdır…” şeklinde tevilli ikrarı içeren beyanları, yine sanık Hüseyin’in müdafii huzurunda alınan kolluk beyanında geçen “… Küçük kızın annesi Livaze mağdureyi sürekli bana itmiştir… Telefon görüşmelerinde küçük Büşra’nın sürekli beni arzuladığını, kendi kendini tatmin etmeye çalıştığını bana söylemekteydi…” şeklindeki açıklaması ve tüm dosya kapsamına göre; sanık Livaze’nin diğer sanık H. Üzmez’in mağdureye yönelik cinsel içerikli davranışlar sergilediğini ve bunu da bir süredir devam ettirdiğini bildiği halde, mağdureyle birlikte sanığın evine gittikten sonra mağdureyi diğer sanıkla önceden vardıkları fikir ve eylem birlikteliği çerçevesinde, bankamatikten para çekme bahanesiyle dışarı çıkıp sanık Hüseyin ile mağdureyi yalnız bıraktığı ve en son olayda da bu ikisini çay bahçesinde beklediği, diğer sanık H. Üzmez ile birlikte suçu baştan itibaren bilerek ve isteyerek tertipleyip, planladıkları, bu suretle sanık Livaze’nin suçun icrasındaki rolü ve suçun işlenişindeki katkısının arz ettiği önemi göz önünde bulundurulduğunda, sanık Livaze’nin de diğer sanık gibi mağdurenin beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçunun müşterek faili olduğu gözetilip TCK.’nın 37/1. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilerek bu suçtan mahkûmiyeti yerine isabetsiz gerekçelerle beraatine karar verilmesi, Sanıklar hakkında cinsel amaçla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; Suç tarihinde 15 yaşını bitirmemiş olan küçük mağdure Büşra’nın yaşı itibarıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden rıza veya rızasızlığının suçun unsurlarının oluşumu yönünden hukuki bir değer taşımadığı, mağdure hakkında velâyet hak ve yetkisine sahip olan anne babanın, bu hak ve yetkilerinin hukukun çizdiği sınırlar içinde hukuka uygun şekilde kullanmalarının zorunlu olduğu, bu bakımdan sanığın anne veya babasının iradelerinin bu suç yönünden ne şekilde ortaya çıktığının irdelenmesinde zorunluluk bulunduğu, bu kapsamda kamu davasına konu somut olayda; diğer sanığın cinsel istismarından haberi olduğu halde sanık Hüseyin’in mağdure üzerindeki istismarını gerçekleştirmesi amacına matuf olarak mağdurenin sanığın yanında kalmasına rıza gösteren mağdurenin annesi sanık Livaze’nin bu yöndeki iradesinin, 4271 sayılı Türk Medeni Kanununa göre velâyetin nez’ini gerektirecek şekilde velayet hakkının suç işlemek için kötüye kullanılması ve bu suretle hukuka aykırı biçimde ortaya çıkan bir rıza niteliğinde olduğu, sanık Hüseyin’in de hukuka aykırı bu rızaya dayalı olarak mağdureyi yanında tuttuğu, kaldı ki; somut olayda mağdurenin rızasının da bulunmadığı suça konu eylemlerin başlangıcını oluşturan İstanbul’daki ilk eylemde mağdurenin annesi ile birlikte gitmek istemesine karşın annesi ile sanık Hüseyin’in mağdurenin dışarı çıkmasını onu ikna ederek engelledikleri, sonrasında ise mağdurenin o gün uğradığı istismarı annesine nakletmesine rağmen sanık Livaze’nin mağdureye sabretmesi, sanığın cinsel eylemlerine dayanması, dayanmak için biraz gayret göstermesi gerektiği yönündeki telkinleri sonucu mağdurenin hukuka aykırı şekilde sanık Hüseyin’in yanında kalması şeklinde ortaya çıkan bu eylemde her iki sanığın zincirleme şekilde cinsel amaçla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan cezalandırılmalarına karar verilmesi gerektiği halde yazılı şekilde beraat hükmü tesisi” (Yarg. 14. CD., 14.06.2012, 14142/6775).

Yazar Hakkında

Ahmet Caner Yenidünya

Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku alanında uzmandır. Ceza Hukuku Genel Hükümler, Özel Hükümler, Ceza Muhakemesi Hukuku ve Ticari Ceza Hukuku alanında pek çok kitap ve makalesi bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü’nün ülkemizde insan ticareti ve cinsel şiddet mağduru kadınların korunmasına yönelik yaptığı projelerde aktif olarak görev almış, katılımcı olmuştur.

Leave a Comment