Genel Makaleler

Ceza Muhakemesinde Duruşma Evresi ve Duruşma Evresine Hâkim İlkeler

1-Duruşmanın Hazırlanması: Duruşma Hazırlığı Evresi

Duruşma hazırlığı evresi, iddianamenin kabulünden duruşmanın başlamasına kadar geçen süreyi ifade eder[1]. Bu evrede, duruşmanın gereksiz yere uzamasını önlemeye yönelik bazı işlemler yapılır. İddianamenin tebliği, ilgililerin daveti gibi işlemler duruşma hazırlığı devresinde yapılan işlemlerdendir[2]. Bu işlemlerin duruşma başlamadan yapılması, kovuşturma evresinin çabukluğu ve devamlılığına hizmet eder.

İddianamenin kabulüyle, kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar. Duruşmanın yapılabilmesi için gerekli olan işlemler kural olarak mahkeme başkanı tarafından yapılır. Örneğin, mahkeme, iddianamenin kabulünden sonra duruşma gününü belirler ve duruşmada hazır bulunması gereken kişileri çağırır (m.175/1). Duruşmada hazır bulunması gereken kişilere duruşma günü çağrı kâğıdı ile bildirilir (m.175/2), iddianamenin, çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ edilmesi (m.176/1) bu devrede yapılır[3]. Sanığın müdafisi bulunmaktaysa ya da kendisine zorunlu müdafi atanmışsa, müdafiye duruşma gününün bildirilmesi gerekir[4].

Cumhuriyet savcısı da iddianamede gösterilen veya sanığın istemi üzerine davet edilen tanık ve bilirkişiler dışında gerek mahkeme başkanı veya hâkim kararıyla, gerek kendiliğinden başka kimseleri davet ettirecek ise bunların ad ve adreslerini sanığa yine makul süre içinde bildirir (m.179/2).

Tutuklu sanığın çağrılması duruşma gününün tebliği suretiyle yapılır. Sanıktan duruşmada kendisini savunmak için bir istemde bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu bildirmesi istenir; müdafii de sanıkla birlikte davet olunur[5]. Bu işlem, tutuklunun bulunduğu ceza infaz kurumunda cezaevi kâtibi veya bu işle görevlendirilen personel yanına getirilerek tutanak tutulmak suretiyle yapılır (m.176/3).

Çağrı kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir (m.176/4). Bunun amacı, sanığa savunmasını yapabilmesi, varsa delillerini sunabilmesi bakımından zaman tanımaktır. Yargıtay’a göre; “iddianame ve duruşma gününün tebliği ile sanığın savunmasının alındığı 18.06.2013 tarihli duruşma günü arasında bir haftadan daha az bir sürenin geçmiş olmasına karşın, duruşmaya ara verilmesini isteme hakkının olduğu hatırlatılmadan sanığın savunması alınmak suretiyle CMK.’nın 176/4 ve 190/2. maddelerine aykırı davranarak savunma hakkının kısıtlanması”bozma sebebi oluşturur[6].

Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir (m.177/1). Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhâl bildirilir. Sanığın kabul edilen istemleri, Cumhuriyet savcısına da bildirilir (m.177/2).

Mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye getirebilir. Bu kişiler duruşmada dinlenir. Ancak, davayı uzatmak amacıyla yapılan talepler reddedilir (m.178).

Sanık, doğrudan doğruya davet ettireceği veya duruşma sırasında getireceği bilirkişi ve tanıkların ad ve adreslerini Cumhuriyet savcısına makul süre içinde bildirir (m.179/1). Cumhuriyet savcısı da iddianamede gösterilen veya sanığın istemi üzerine davet edilen tanık ve bilirkişiler dışında gerek mahkeme başkanı veya hâkim kararıyla, gerek kendiliğinden başka kimseleri davet ettirecek ise bunların ad ve adreslerini sanığa yine makul süre içinde bildirir (m.179/2).

Hastalık veya malullük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkeme onun bir naiple veya istinabe yoluyla dinlenmesine karar verebilir (m.180/1). Bu hüküm, konutlarının yetkili mahkemenin yargı çevresi dışında bulunmasından dolayı getirilmesi zor olan tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde de uygulanır (m.180/2). Davayı görmekte olan mahkeme, zorunluluk olmadıkça, büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık, müdafi veya vekil, tanık ve bilirkişilerin istinabe yoluyla dinlenmesine karar veremez (m.180/3). İstinabe olunan mahkeme, büyükşehir belediye sınırları içerisinde ise, ilgililer kendi yargı çevresinde bulunmasa da büyükşehir belediye sınırları içerisinde yerine getirilmesi gereken istinabe evrakını geri çevirmeksizin gereğini yapar (m.180/4). Tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır (m.180/5).

Tanık veya bilirkişilerin dinlenmesi için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısına, suçtan zarar görene, vekiline, sanığa ve müdafiine bildirilir[7]. Düzenlenen tutanağın örneği hazır bulunan Cumhuriyet savcısına ve müdafie verilir (m.181/1). Yeniden keşif ve muayeneye ihtiyaç duyulursa, aynı usul uygulanır (m.181/2)[8]. Tutuklu olan sanık, ancak tutuklu bulunduğu yer mahkemesinde yapılacak bu tür işlerde hazır bulundurulmasını isteyebilir. Ancak, hâkim veya mahkeme tarafından zorunlu sayılan hâllerde tutuklu bulunan şüpheli veya sanığın da bu tür işlerde hazır bulunmasına karar verilebilir (m.181/3).

2-Duruşma Evresine İlişkin Genel Bilgiler

Duruşma hazırlığı devresinde saptanan günde, yetkili mahkemenin duruşma salonunda tanık ve bilirkişi yoklaması ile başlayıp hükme iştirak edecek hakim ya da hakimlerin huzuru, zabıt katiplerinin yerini alması, savcı ve kural olarak sanık ve müdafiin katılımıyla (doğrudan doğruyalık ilkesi) kural olarak ara verilmeksizin (yoğunluk ilkesi), halka açık ve sözlü olarak cereyan eden (sözlülükve aleniyet ilkesi), delillerin ikame edilip tartışılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılan (maddi gerçeğin resen araştırılması ilkesi) ve son sözün sanığa verilmesiyle sona eren, kovuşturma safhasının en önemli devresine duruşma denilmektedir[9].

Duruşmanın amacı, delillerin tartışılması sonucunda, hâkimde failin suçluluğu ya da suçsuzluğu konusunda bir kanaat oluşmasını sağlamak ve nihayetinde ceza uyuşmazlığını çözüme kavuşturmaktır. Ceza muhakemesinin kollektifliğinin hayata geçtiği evre olan duruşma aşaması, delillerin doğrudan doğruyalığının sağlanarak, hükme iştirak edecek olan hakimlerin, müzakereler sırasında kişisel olarak fikir edinebilecekleri olgunluğa eriştirildiği bir aşamadır[10].

Kovuşturma evresinin en önemli aşamasını oluşturan duruşma aşaması, aynı zamanda kovuşturmanın temel özelliklerini içerisinde barındıran bir aşamadır. Kovuşturmaya hâkim olan ilkelerden doğrudan doğruyalık ilkesi, sözlülük ilkesi, açıklık ilkesi, çabukluk ve devamlılık ilkeleri, esasen duruşma aşamasında yansımasını bulur. Diğer bir anlatımla, kovuşturma evresine ait olduğu kabul edilen bu ilkeler, somut olarak duruşma aşamasında kendisini gösterir.

  3-Duruşmanın Sözlülüğü Prensibi

Duruşma evresinde, soruşturma evresinin aksine sözlülük ilkesi geçerlidir[11]. Sözlülük, duruşmadaki işlemlerin söz ve konuşma yoluyla yapılmasını ve yargılama süjelerinin delilleri tartışmasını, sözlü yapılan yargılamada yargılama konusu olay üzerinde kanaat edinilmesini sağlayan bir ilkedir[12]. Bu yönüyle sözlülük ilkesi, delillerin doğrudan doğruyalığı ilkesine hizmet eden bir işleve sahiptir. Gerçekten delillerin doğrudan doğruyalığı ancak uyuşmazlığın tüm süjeler önünde sözlü bir şekilde tartışılması suretiyle sağlanabilir. Deliller duruşmada ortaya konularak, süjelerin tartışmasına açılır. Sözlülük ilkesi, ceza muhakemesinin kollektifliğine de hizmet eder. Bu sebeple, hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir (m.217/1).

4-Duruşmanın Açıklığı Prensibi

Duruşmanın açıklığı, duruşmaların kamuya açık olması demektir[13].Kovuşturma evresinde, kural olarak duruşmalar herkese açıktır (m.182). Duruşmada kararların alınması ve bildirimi de açık olarak yapılır. Bunun anlamı, isteyen herkesin duruşmayı izleyebilmesi, alınan kararları duyması, duruşmanın seyrini, duruşmadaki kişileri görmesi demektir[14]. Herkes duruşmanın düzenini bozmamak kaydıyla açık olan duruşmaları izleyebilir. Bununla birlikte, bazı hallerde duruşmanın açıklığının istisnaları da bulunmaktadır. Genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hâllerde, duruşmanın bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına mahkemece karar verilebilir (m.182/2). Keza, açık duruşmanın içeriği, millî güvenliğe veya genel ahlâka veya kişilerin saygınlık, onur ve haklarına dokunacak veya suç işlemeye kışkırtacak nitelikte ise; mahkeme, bunları önlemek amacı ile ve gerektiği ölçüde duruşmanın içeriğinin kısmen veya tamamen yayımlanmasını yasaklar ve kararını açık duruşmadaaçıklar (m.187/3). Duruşmanın kapalı yapılması konusundaki gerekçeli karar ile hüküm açık duruşmada açıklanır (m.183/3).

CMK.’nun 58/3[15], 180/5[16]ve 196/4[17]üncü maddesi hariç olmak üzere, adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt veya nakil olanağı sağlayan aletler kullanı­lamaz. Bu hüküm, adliye binası içerisinde ve dışındaki diğer adlî işlemlerin icrasında da uygulanır (m.183).

Bazı hallerde de duruşmanın kapalı yapılması zorunludur. Sanık, onsekiz yaşını doldurmamış ise du­ruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı duruşmada açıklanır (m.185).

Açıklığın kaldırılması istemine ilişkin olarak yapılacak duruşma, istem üzerine veya mahkemece uygun görülürse kapalı yapılır (m.184).Açıklığın kaldırılması kararı, nedenleriyle birlikte tutanağa geçirilir (m.186).

Yargıtay’a göre, duruşmanın kapalı yapılmasına karar verildiği hallerde, hükmün de kapalı oturumda açıklanması, adil yargılanma hakkının ihlalidir[18].

Sanık, onsekiz yaşını doldurmamış ise duruşma kapalı yapılır; hüküm de kapalı duruşmada açıklanır (m.185). Burada sanığın, duruşmanın yapıldığı tarihteki yaşı esas alınır. Sanık, duruşmanın yapılacağı tarihtenönce onsekiz yaşını doldurmuşsa, artık duruşmanın aleni şekilde yapılması gerekir[19].

Kapalı duruşmada mahkeme, bazı kişilerin hazır bulunmasına izin verebilir. Bu hâlde adı geçenler, duruşmanın kapalı olmasını gerektiren hususları açıklamamaları bakımından uyarılırlar ve bu husus tutanağa yazılır. Kapalı duruşmanın içeriği hiçbir iletişim aracıyla yayımlanamaz (m.187/1, 2).

5-Duruşmada Bulunması Zorunlu Olan Kimseler

Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır[20]. Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi veya duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam edilebilir. Bir oturumda bitmeyecek davada, herhangi bir nedenle bulunamayacak üyenin yerine geçmek ve oya katılmak üzere yedek üye bulundurulabilir (m.188). Belirtelim ki, mahkemenin kanuna göre teşekkül etmemiş olması (m.289/1-a), cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması (m.289/1-e) mutlak bozma sebebi olarak kabul edilmiştir.

Savcı, kamu davası bir hükümle sonuçlanana kadar, açtığı davayı devam ettirmek zorundadır. Buna, kamu davasını yürütme mecburiyeti ilkesi denilmektedir[21]. Bu mecburiyet, iddia faaliyetinin, muhakeme kuralları çerçevesinde ve devletin ceza adaletini tesis etme yükümlülüğünün bir sonucu olarak yürütülmesi gerekliliğinin bir sonucudur.

Birden çok Cumhuriyet savcısı ve birden çok avukat aynı zamanda duruşmaya katılabilecekleri gibi aralarında iş bölümü de yapabilirler (m.189).

6- Duruşmanın Başlaması ve Yapılacak İşlemler

Duruşmaya, sanığın ve müdafiinin hazır bulunup bulunmadığı, çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip gelmedikleri saptanarak başlanır. Sanık, duruşmaya bağsız olarak alınır. Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın başladığını, iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar (m.191/1)[22]. Tanıklar duruşma salonundan dışarı çıkarılırlar (m.191/2).

Duruşmada, sırasıyla;

i)Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır,

ii)İddianame veya iddianame yerine geçen belgede yer alan suçlamanın dayanağını oluşturan eylemler ve deliller ile suçlamanın hukuki nitelendirmesi anlatılır[23],

iii)Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147 nci maddede belirtilen diğer hakları bildirilir,

iv)Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır.

7-Duruşmanın Yönetimi, Düzen ve Disiplini, Duruşma Sırasında Suç İşlenmesi

Duruşma, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından yönetilir. Mahkeme başkanı veya hakim bunun yanı sıra, sanığı sorguya çeker ve delillerin ikame edilmesini sağlar (m.192/1). Duruşmada ilgili olanlardan biri duruşmanın yönetimine ilişkin olarak mahkeme başkanı tarafından emrolunan bir tedbirin hukuken kabul edilemeyeceğini öne sürerse mahkeme, bu hususta bir karar verir (m.192/2).

Duruşmanın düzeni, mahkeme başkanı veya hâkim tarafından sağlanır. Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın düzenini bozan kişinin, savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşuluyla salondan çıkarılmasını emreder[24]. Kişi dışarı çıkarılması sırasında direnç gösterir veya karışıklıklara neden olursa yakalanır ve hâkim veya mahkeme tarafından, avukatlar hariç, verilecek bir kararla derhâl dört güne kadar disiplin hapsine konulabilir. Ancak çocuklar hakkında disiplin hapsi uygulanmaz (m.203).

Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır (m.204).

Bir kimse, duruşma sırasında bir suç işlerse, mahkeme olayı tespit eder ve bu hususta düzenleyeceği tutanağı yetkili makama gönderir; gerek görürse failin tutuklanmasına da karar verebilir (m.205).

8-Duruşmaya Ara Verilmesi

Kovuşturma evresine çabukluk ve devamlılık ilkeleri hâkimdir[25]. Duruşmanın kesintiler halinde yapılması, delillerin değerlendirilmesi ve vicdani kanaatin oluşumunu olumsuz etkiler. Bu nedenle, duruşmaların hem süratli hem de ara verilmeden yapılması, kovuşturmanın makul sürede sonuçlandırılabilmesi bakımından önem arz eder[26]. CMK.’da da duruşmaya, ara verilmeksizin devam edile­rek hüküm verilmesi kuralı öngörülmüştür. Ancak, zorunlu hâllerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebilir (m.190/1). Ara verilmeden duruşmanın bitirilmesinden anlaşılması gereken, yargılamanın bir günde tamamlanması değildir. Ancak, mahkemelerin iş yükü sorunu hariç tutulduğunda, olması gereken, birbirini takip eden günlerde celselerin arka arkaya yapılarak tamamlanmasıdır. Böylelikle, yargılamanın çabukluğu sağlanır, adalet daha hızlı bir şekilde tecelli eder ve bozulan hukuk barışının hemen tamir edilmesi mümkün hale gelir. Çağrı kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması kuralına (m.176/4) riayet edilmemesi halinde, sanığa, duruşmaya ara verilmesini istemeye hakkı olduğu hatırlatılır (m.190/2). Bu, adil yargılanma hakkının (AİHS.m.6) bir gereğidir. Yargıtay, “başka suçtan tutuklu bulunan sanığın duruşmada hazır edilmesi için 11.09.2008 tarihli müzekkere yazılıp, iddianamenin tebliğ edilmemesi suretiyle kendisine yüklenen suçu öğrenme hakkından yoksun bırakılması ve 15.09.2008 tarihli oturumda, 5271 sayılı Kanunun 190. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca duruşmaya ara verilmesini isteme hakkı hatırlatılmayarak, savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak hakkının elinden alınması suretiyle savunma hakkı kısıtlanma ve bu şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6, Anayasa’nın 36, CMK.nın 176 ve 190. maddelerine aykırılık yapılması”nı bozma sebebi saymıştır[27].

Esasen çabukluk ve devamlılık ilkelerinin hayata geçirilmesinde, soruşturma evresinin etkin bir biçimde yürütülmesinin önemli olduğu ifade edilmelidir. Soruşturma evresinin en temel fonksiyonu hazırlayıcılık olduğundan, uyuşmazlığa ilişkin ispat vasıtalarını toplayarak kovuşturmanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasına imkân sağlamak, iddia makamının temel görevlerinden biridir. Soruşturma evresinin etkin ve faydalı bir şekilde yürütülmeden sonuçlandırılması, kısacası uyuşmazlığın yeterli araştırma yapılmadan mahkeme önüne getirilmesi, kovuşturmanın etkinliğini azaltacağı gibi, çabukluk ve devamlılık ilkelerinin hayata geçirilmesini de zorlaştıracaktır.

9-Duruşmada Sanığın Hazır Bulunmaması

Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir (m.193/1). Ceza Genel Kurulu’na göre; “başka suçtan tutuklu olması nedeni ile özgürlüğü kamu gücü tarafından kısıtlanmış olan sanığın talebi doğrultusunda, CMK.’nun 193. maddesi gereğince duruşmada hazır edilmesi gerekirken buna uyulmaksızın yokluğunda duruşmaların yapılarak Cumhuriyet savcısının mütalaasına karşı savunması alınmadan, savunma hakkının kısıtlanması suretiyle TCK.’nun 149/1-a maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi, adil yargılamanın temel ilkeleri olan savunma hakkının kutsallığı, yüzyüzelik ve silahların eşitliği ilkelerinin açık ihlali niteliğinde olup, CMK.’nun 289. maddesi gereğince mutlak bozma nedenlerindendir”[28].

Gaip hakkında da duruşma açılmaz, ancak mahkeme, delillerin ele geçirilmesi veya korunması amacıyla gerekli işlemleri yapar (m.244/2). Kaçak sanık hakkında ise, kovuşturma yapılabilir. Ancak, daha önce sorgusu yapılmamış ise, mahkûmiyet kararı verilemez (m.247/3).

Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir (m.193/2)[29].

Mahkemeye gelen sanığın duruşmanın devamı süresince hazır bulunması sağlanır ve savuşmasının önüne geçmek için mahkeme gereken tedbirleri alır. Sanık savuşur veya ara vermeyi izleyen oturuma gelmezse, önceden sorguya çekilmiş ve artık hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmezse, dava yokluğunda bitirilebilir (m.194).

Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir. Bu gibi hâllerde sanığa gönderilecek davetiyede gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır (m.195)[30].

Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutabilir. Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir[31]. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur. Sorgu tutanağı duruşmada okunur (m.196/1,2,3). Bu kapsamda, hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir (m.196/4). Yargıtay’a göre; “CMK.’nın 196/4. maddesine göre sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle savunmasının alınabilmesi olanağı araştırılmadan, sanığın istinabe mahkemesinde savunma yapmaya zorlanarak CMK.’nın 196. maddesi ve AİHS’nin 6/3-c maddesine muhalefet edilmesi” bozma sebebi oluşturur[32].

Hastalık veya disiplin önlemi ya da zorunlu diğer nedenlerle yargılamanın yapıldığı yargı çevresi dışındaki bir hastane veya tutukevine nakledilmiş olan sanığın, sorgusu yapılmış olmak koşuluyla, hazır bulundurulmasına gerek görülmeyen oturumlar için getirilmemesine mahkemece karar verilebilir (m.196/5).

Yurt dışında bulunan sanığın, belirlenen duruşma tarihinde hazır bulunmasının zorluğu halinde, bu tarihten önce duruşma açılarak veya istinabe suretiyle sorgusu yapılabilir (m.196/6).

Sanık hazır bulunmasa da müdafii bütün oturumlarda hazır bulunmak yetkisine sahiptir (m.197). Duruşma, sanık hazır bulunmaksızın yapılırsa, mahkemenin karar ve işlemlerinin kendisine tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde, sürenin geçmesinden doğan sonuçları gidermek için sanık, kanunî nedenlere dayanarak, mahkemenin o karar ve işlemleri hakkında eski hâle getirme isteminde bulunabilir. Ancak, sanık kendi istemi üzerine duruşmadan bağışık tutulmuş veya müdafii aracılığıyla temsil edilmek yetkisini kullanmış olursa artık eski hâle getirme isteminde bulunamaz (m.198).

Mahkeme, sanığın hazır bulunmasına ve zorla getirme kararı veya yakalama emriyle getirilmesine her zaman karar verebilir (m.199).

Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir. Sanık tekrar getirildiğinde, tutanaklar okunur ve gerektiğinde içeriği anlatılır (m.200).

Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır. Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa, mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister. Oturuma yeniden alınmasına karar verilen sanığa, yokluğunda yapılan işlemler açıklanır (m.204).

10-Duruşmada Doğrudan Soru Yöneltme

Kovuşturma evresinde CMK.’nın öngördüğü en önemli yeniliklerden biri de, doğrudan doğruya soru yöneltme hakkıdır. Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir (m.201). Doğrudan soru yöneltme hakkı, AİHS m.6/3’ün bir gereği olarak kanunda hüküm altına alınmıştır.

Yargıtay’a göre; “beyanları hükme esas alınan birden çok tanığın gizli olarak dinlenilmiş olmalarının yasal ve doyurucu gerekçesinin açıklanmaması ve CMK.’nun 58. ve 201. maddeleri uyarınca sanıklar ile sanık savunmanlarının doğrudan soru sorma hakları yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle önlenmesi suretiyle Anayasanın 90. maddesine göre iç hukukumuzda doğrudan uygulanması zorunlu olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma ve savunma haklarının kısıtlanması”bozma sebebi teşkil eder[33].

11-Duruşmada Tercüman Bulundurulacak Haller

CMK.’da duruşma devresi bakımından öngörülen diğer bir yenilik de tercümandan yararlanma hakkıdır. Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir[34]. Engelli olan sanığa veya mağdura, duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar, anlayabilecekleri biçimde anlatılır. Bu imkanlardan, soruşturma evresinde dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar da yararlandırılır. Bu evrede tercüman, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından atanır (m.202).

Ayrıca, 6411 sayılı Kanun’la maddeye eklenen bir fıkra ile sanığa; iddianamenin anlatılması, esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilme imkânı da getirilmiştir. Bu durumda tercüme hizmetleri, oluşturulan listeden, sanığın seçeceği tercüman tarafından yerine getirilir. Bu tercümanın giderleri Devlet Hazinesince karşılanmaz (m.202/4).

12-Duruşma Tutanağı

Duruşma için tutanak tutulur. Duruşma tutanağı, ceza muhakemesi işlemlerinin belgelendirilebilmesi ve bu işlemlere belge delili değeri tanınabilmesi amacıyla düzenlenen ve yargılamanın, kanunun aradığı şekilde oluşturulan heyet tarafından ve yine kanunun belirlediği ölçüler içerisinde yapılıp yapılmadığı hususunda yegâne delil olan ve sahteliği ya da gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği yine aynı değerdeki bir delil ile ispatlanana kadar resmi belge niteliği taşıyan belgelerdir[35].

Duruşma tutanağı, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır (m.219/1). Mahkeme başkanının mazereti bulunursa tutanak, üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır (m.219/2). Muhakeme sürecinin sonunda verilen, muhakemeyi sonlandıran ve tutanağa geçirilip duruşmada okunan son kararın da oturuma katılan başkan ve tüm hâkimler ile tutanağı yazmakla görevli zabıt kâtibi tarafından imzalanması gerekir[36].

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 23.02.2010 tarih, 2009/8-258 E., 2010/33 K. sayılı içtihadında;ceza yargılaması işlemleri, onlara belge kanıtı değerinin tanınması amacıyla duruşmada tutanaklara yansıtılmakta ve yetkililerce imzalanarak resmî belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yasanın buyurucu hükmü uyarınca duruşma safhalarını gösteren tutanakların her sayfasının hâkim ve zabıt kâtibi tarafından imzalanması bu sebeple zorunludur. Bu şekli düzenlemenin amacı, tutanakların değiştirilmesini önlemek ve onlara güven duyulmasını sağlamaktır. İmza noksanı bulunan duruşma tutanağı, içeriğine duyulması gereken güven yönünden duraksamaya yol açar ve resmî belge niteliği zafiyete uğrar. Böyle bir belgeye dayanılarak hüküm tesis olunamayacağı gibi, bu nitelikteki bir usule aykırılığı taşıyan hükmün esası da Özel Dairece incelenemez. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile kabulüyle Özel Dairenin görevliye direnme suçuyla ilgili bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin imza eksikliği sebebiyle bozularak, dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmelidir” şeklinde hüküm tesis etmiştir.

Ceza Genel Kurulu, başka bir kararında ise, hüküm metninin yer aldığı sayfalardan birinin imzalanmamasını, imzalanmayan sayfanın sahteliği konusunda bir iddianın ileri sürülmemesini gerekçe göstererek, mahallinde giderilebilecek usuli bir eksiklik olduğunu belirtmiş ve imza eksikliği nedeniyle bozma kararı verilemeyeceğine hükmetmiştir[37].

Duruşma tutanağının başlığında; i)Duruşmanın yapıldığı mahkemenin adı, ii) Oturum tarihleri, iii)Hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin adı ve soyadı, belirtilir (m.220).

Duruşma tutanağında ise; i)Oturumlara katılan sanığın, müdafiin, katılanın, vekilinin, kanunî temsilcisinin, bilirkişinin, tercümanın, teknik danışmanın adı ve soyadı, ii)Duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren unsurlar, iii)Sanık açıklamaları, iv)Tanık ifadeleri, v)Bilirkişi ve teknik danışman açıklamaları, vi)Okunan veya okunmasından vazgeçilen belge ve yazılar, vii)İstemler, reddi halinde gerekçesi, viii)Verilen kararlar, ix)Hüküm, yer alır (m.221).

Duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir (m.222).

 

[1]Toroslu-Feyzioğlu,s.280.

[2]Şahin-Göktürk,s.81.

[3]“27.07.2007 tarihinde düzenlenen iddianamenin sanığa tebliğ edilmediği ve yargılamayı haricen öğrenerek duruşmaya katılan sanığa savunması alınmadan önce iddianamenin okunmadığı anlaşıldığından, iddianameden haberdar olmayan ve savunması alınmadan önce de iddianame kendisine okunmamış olan sanığın savunma hakkının sınırlandığı kabul edilmelidir” Yarg. CGK., 04.02.2014, 2013/8-112, 2014/38.

[4]1412 sayılı CYUY’nın 211. maddesinde gerek zorunlu müdafiinin, gerekse vekaletnameli müdafiinin duruşmaya sanık ile birlikte çağrılacağı hüküm altına alınmış iken, 5271 sayılı CYY’nın 176. maddesinde bu zorunluluk sadece tutuklu sanıkların müdafiileri ile sınırlı tutulmuştur. Buna karşın Tebligat Yasasının 11. maddesi uyarınca dosya kapsamı itibarıyla sanığın vekaletnameli müdafii bulunduğunun veya sanığa zorunlu müdafii atandığının anlaşılması durumunda, mahkemece sanık müdafiine duruşma gününün bildirilmesi gerekmektedir” Yarg. CGK., 03.04.2012, 2011/9-266, 2012/139; “CMUK’nın 206. (CMK’nın 175.) maddesi uyarınca duruşma günü belirlenerek 207. maddesine göre taraflara davetiye çıkarılmasının gerekmesine göre ve Tebligat Yasasının 11 ve Tebligat Tüzüğünün 15 ve 16. maddelerinde vekil aracılığı ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması zorunluluğu dikkate alındığında vekile duruşma günü bildirilmeden yazılı şekilde karar verilmesi” Yarg. 10. CD., 19.12.2005, 2005/10287, 2005/19090.

[5]“Savunma hakkının etkin bir şekilde kullandırılması ve sanığın her aşamada hukuki yardımdan yararlanabilmesi için sanığın tutuklu olup olmadığına bakılmaksızın, müdafiinde sanıkla birlikte duruşmaya çağrılması sürdürülen bir uygulamadır. Bu uygulama AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına yargı organlarınca gösterilen hassasiyetin bir sonucudur” Yarg. CGK., 03.04.2012, 2011/9-266, 2012/139.

[6]Yarg. 18. CD., 02.04.2015, 2015/85, 2015/69;“5271 sayılı CMK.’nun 176/1 maddesi gereğince “iddianamenin çağrı kağıdıyla birlikte sanığa tebliğ edilmesi” gerektiği, somut olayda tebligatın yapılamadığı, kolluk araştırması sonucunda sanığın Giresun Kapalı Cezaevinde başka suçtan tutuklu bulunduğunun tespit edildiği, savunmasının alınması için 20.4.2009 tarihli oturumda talimat mahkemesine yazı yazılmasına karar verildiği, buna rağmen sanığın aynı gün mahkemeye geldiği ve sorgusunun yapıldığının anlaşılması karşısında, ilk defa sorgusu sırasında okunan iddianameyle sorgu arasında en az bir hafta süre bulunması gerektiğine ilişkin, 5271 sayılı CMK.’nun 176/4 maddesine aykırı davranılması ve aynı Kanunun 190/2 maddesi uyarınca duruşmaya ara verilmesiniisteme hakkı olduğunun sanığa hatırlatılmaması suretiyle yasaya aykırı şekilde savunma hakkının kısıtlanması”Yarg. 2. CD., 19.06.2013, 2011/29408, 2013/16581; “başka suçtan tutuklu bulunan sanığın duruşmada hazır edilmesi için 10.10.2008 tarihli müzekkere yazılıp, iddianamenin tebliğ edilmemesi suretiyle kendisine yüklenen suçu öğrenme hakkından yoksun bırakılması ve 13.10.2008 tarihli oturumda, 5271 sayılı Kanunun 190.maddesinin ikinci fıkrası uyarınca duruşmaya ara verilmesini isteme hakkı hatırlatılmayarak, savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak hakkının elinden alınması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması suretiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6, Anayasa’nın 36, CMK.nın 176 ve 190. maddelerine aykırılık yapılması” Yarg. 14. CD., 06.03.2013, 2011/9709, 2013/2271.

[7]“CYY’nin 181. maddesi uyarınca tanıkların dinlenilmesi için belirlenen duruşma gününün sanığa ve müdafiine bildirilmesinin zorunlu bulunduğu, CYY’nin 201. maddesinde öngörülen sanık müdafiine tanıklara yönelik soru sorma olanağının da sağlanabilmesi bakımından bu zorunluluğa uyulması gerektiği gözetilmeden, sanık müdafiinin hazır bulunduğu 11.12.2002 tarihinde yapılan duruşma bitiminde bir sonraki duruşma günü 29.04.2003 tarihine bırakıldığı halde, aynı gün tanık Abdullah’ın hazır bulunduğundan bahisle sanık müdafii haberdar edilmeksizin ifadesinin alınması suretiyle CYY’nin 181 ve 201. maddelerine aykırı davranılması” Yarg. 4. CD., 17.12.2007, 2006/3203, 2007/10902; “Tanık İ. K.’nin dinleneceği günün sanığa bildirilmesini zorunlu kılan CYY. nın 181/1. maddesine uyulmaması” Yarg. 4. CD., 10.02.2010, 2009/25890, 2010/1897.

[8]“Keşif gün ve saatinin sanığa bildirilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK.’nın 181/1 maddesine muhalefetle savunma hakkının kısıtlanması” Yarg. 3. CD., 04.06.2013, 2012/27716, 2013/23014.

[9]    Öztürk-Tezcan-Erdem-Sırma-Kırıt-Özaydın-Akcan-Erden,s.612.

[10]  Centel – Zafer,s.675.

[11]  Krey,kn.467.

[12]  Toroslu-Feyzioğlu,s.285; Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe,s.85;Şahin-Göktürk, s.92.

[13]  Krey,kn.468; Şahin-Göktürk, s.95; Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe,s.85,86.

[14]  Toroslu-Feyzioğlu,s.286.

[15]  Madde 58/3:“Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır”.

[16]  Madde 180/5:“(..)tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır”.

[17]  Madde 196/4:“(..)sanığın aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak sorgu yapılır”.

[18]  “CMK’nın 182. maddesinin 2. fıkrası gereğince genel ahlakın gerekli kılması nedeniyle verilen duruşmanın kapalı yapılmasına ilişkin gerekçeli karar ile hükmün açık duruşmada açıklanacağına ilişkin aynı maddenin 3. fıkrasındaki buyurucu hükme aykırı olarak, kapalı duruşmada açıklanması suretiyle duruşmanın herkese açıklığı ilkesinin ihlali ve bu suretle AİHS’nin 6/1. maddesine aykırı davranılması” Yarg. 14. CD., 30.04.2012, 2012/1926, 2012/4933.

[19]  “Suça sürüklenen çocuğun 27.08.2007 tarihinde 18 yaşını doldurduğu gözetilmeden, 17.09.2007 tarihli duruşmanın kapalı olarak yapılması suretiyle CMK’nın 182/1. maddesine aykırı davranılması” Yarg. 23. CD., 13.05.2015, 2015/13542, 2015/1507; “Hükmün esasını oluşturan kısa kararın açıklandığı 26.9.2012 tarihli oturumun, 18 yaşını bitiren suça sürüklenen çocuk F. Ç. ve sanık hakkında açık yerine kapalı yapılması suretiyle, CMK’nın 182. maddesine aykırı davranılması” Yarg. 2. CD., 16.10.2014, 2014/9349, 2014/23613.

[20]         “CMK.’nun 188/1. maddesi uyarınca, duruşmaya gelmeyen sanık M. müdafiinin duruşmada hazır bulunarak görevini yapmaya zorlanması, katılmadığı oturumlardaki bilgi, belge ve işlemlere karşı savunma yapmaya davet edilmesi, gerektiğinde CMK.nun 150/3. maddesi uyarınca zorunlu bir müdafii görevlendirilmesi yoluna gidilerek savunmada oluşan boşluk ve kısıtlılığın giderilmesi gerektiğinin düşünülmemesi” Yarg.1. CD., 23.03.2015, 2015/840, 2015/1641; “Sanığın 5 yıldan fazla hapis cezası gerektiren kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yargılanması karşısında, CMK.’nun 188/1. maddesi uyarınca duruşmaya gelmeyen ve mazeret bildiren sanık vekilinin duruşmada hazır bulunarak görevini yapmaya zorlanması, sanığında esas hakkındaki savunmasını avukatı marifeti ile yapacağını beyan etmesi karşısında gerektiğinde CMK.’nun 150/3. maddesi uyarınca zorunlu bir müdafii görevlendirilmesi yoluna gidilerek savunmada oluşan boşluk ve kısıtlılığın giderilmesi gerektiği düşünülmeden, sanık Cihan ile müdafiinin hükmün tefhim edildiği son oturumda hazır bulunmadığı, sanık müdafiinin bu oturuma yönelik verdiği mazeret dilekçesinin kabul edilmediği ve hükmün kurulduğu anlaşılmakla, CMK.’nun 150. maddesine aykırı davranılması ve savunma hakkının kısıtlanması suretiyle hüküm kurulması” Yarg. 1. CD., 29.12.2014, 2014/5140, 2014/6696.

[21]Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe,s.84, 85.

[22]“Yerel mahkemece ilk oturumda iddianamenin kabulü kararının okunmaması 5271 sayılı CMK.’nun 191/1. maddesine aykırı olmakla birlikte bu husus tek başına bozma nedeni yapılamayacaktır. Ancak iddianame okunmadan sanığın sorgusunun yapılması suretiyle CMK.’nun 191/3-b maddesine aykırı davranılmasına ilişkin başka bir bozma nedeni bulunduğundan, iddianamenin kabulü kararının okunmamasına ilişkin aykırılığın da bozmaya eklenmesi yerinde bir uygulamadır.” Yarg. CGK., 04.02.2014, 2013/8-112, 2014/38; “Yerel mahkemenin 30.05.2006 günlü iddianamenin kabulü kararı ile kamu davası açılmış ve kovuşturma evresine geçilmiştir. Mahkemece, 26.03.2007 tarihli ilk celsede iddianamenin kabulü kararı okunup açıklanmadan duruşmaya başlanarak 5271 sayılı CYY’nın 191/1. maddesinde aykırı davranılmış ise de; kovuşturma aşamasında gerçekleştirilen diğer işlemler geçerli olup, söz konusu usul hükmüne uyulmaması hükmün esasına tesir eder nitelikte bir aykırılık olmadığı ve mutlak bozma nedenleri arasında da sayılmadığından bozma nedeni yapılmamalıdır”Yarg. CGK., 15.05.2012, 2011/2-361, 2012/2012.

[23]“Sanıklara, iddianame okunmadan, okunmuş ise bu husus duruşma tutanağına yazılmadan ve yasal hakları hatırlatılmadan savunmalarının alınması suretiyle 5271 sayılı CMK.’nın 147, 191. maddelerine aykırı davranılması” Yarg. 6. CD., 10.07.2014, 2011/19175, 2014/14993.

[24]“İncelenen dosyada, şüpheli avukatın, sanık A.Y. müdafii olarak katıldığı B. … Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/370 esas sayılı dosyasının 16.11.2006 tarihli duruşmasında, mahkeme heyetine parmak sallayarak yüksek sesle “bu işleri mahkemeden daha iyi bildiği, beyanlarının zapta doğru olarak yazılmadığı, tutanağın doğru olmadığını” bildirdiği belirtilerek hakkında yasal gereğinin yapılması için anılan mahkemece 5271 sayılı C.Y.Y.’nın 205. maddesi uyarınca suç duyurusunda bulunulduğu görülmektedir. Şüpheli avukatın yukarıda açıklanan eyleminin, görevli kurula hakaret suçunun unsurlarını taşımayıp 5271 sayılı C.Y.Y.’nın 203/2 maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken duruşma düzenini bozucu disiplinsiz davranış niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince eylemin hakaret suçunu oluşturmadığı gerekçesiyle verilen son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına ilişkin kararın, hukuka uygun olduğu açıktır” Yarg.4. CD, 08.10.2008, 2008/15464, 2008/18029; “Sanığın yasak silah taşıma suçundan yargılandığı kamu davasının 04.01.2006 tarihli oturumunda, tanık sıfatıyla oğlu dinlenirken müdahale etmesi üzerine kendisine yapılan uyanlara olumsuz bir tutum sergileyip “çocuğa ne biçim soru soruyorsun, onu ben mi bildirdim, ne istiyorsan onu yaz” demesi nedeniyle duruşma salonundan uzaklaştırıldığı ve tanık dinlendikten sonra huzura alındığında ise yeniden “baba olarak hakkım yok mu, çocuğum neden yargılanıyor, ne biliyorsan onu yaz” biçiminde sözler sarf etmesi eylemlerinin, 5271 sayılı CYY’nin 203-204. maddeleri kapsamına giren duruşma düzenini bozucu davranış niteliğinde olduğu gözetilmeden ve ne suretle küçültücü olduğu açıklanmadan, görevliye hakaret suçundan hüküm kurulması” Yarg. 4. CD. 28.11.2007, 2006/6474, 2007/10085.

[25]  Krey,kn.464; Toroslu-Feyzioğlu,s.291.

[26]  Krey,kn.464; Şahin-Göktürk,s.93.

[27]Yarg. 14. CD., 28.11.2012, 2011/8616, 2012/12107.

[28]Yarg. CGK., 04.06.2013, 2013/6-106, 2013/284.

[29]“Fiilin suç oluşturmaması nedeniyle derhal beraat kararı verilmesi dışında delillerin takdir ve tayininin gerektiği durumlarda sanığın sorgusu yapılıp savunması saptanmadan beraat kararı verilemeyeceği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve özel dairelerin uyum gösteren kararlarının da bu yönde olduğu gözetilmeden ve CMK.’nın 193. maddesi hükmüne yanlış anlam verilerek beyanının diğer sanıkların hukuki durumunu da etkileyebilecek olması nedeniyle sanık S.P.’ın sorgusu yapılmadan beraat kararı verilmesi” Yarg. 9. CD., 11.02.2014, 2013/11095, 2014/1521.

[30]“Sanığa çıkartılan duruşma davetiyesinde, 5271 sayılı CMK.’nun 195.maddesi uyarınca, duruşmaya gelmediği takdirde yokluğunda duruşma yapılarak davanın sonuçlandırılacağına dair meşruhat bulunmadığı nazara alınmadan, sanığın yokluğunda yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi” Yarg. 7. CD., 18.12.2014, 2014/13252, 2014/21574.

[31]“Sanığın üzerine atılı nitelikli kasten yaralama suçunun gerektirdiği cezanın alt sınırı itibariyle istinabe suretiyle sorgusunun yapılamayacağının gözetilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK.nın 196/2. maddesine muhalefet edilerek savunma hakkının kısıtlanması” Yarg. 3. CD., 14.04.2015, 2015/5514, 2015/13258.

[32]Yarg. 15. CD., 03.06.2015, 2015/2112, 2015/2234.

[33]Yarg. 1. CD., 10.10.2012, 2012/2043, 2012/7392.

[34]“Sanığın, savunmasını Cumhuriyet savcısı önünde Türkçe olarak yaptıktan sonra mahkeme önünde yasal hakları kendine hatırlatılarak sorulması üzerine, haklarını anladığını, Türkçe bildiğini, buna rağmen Kürtçe ifade vermek istediğini söylediği, kendisine Türkçe bilmemesi halinde tercüman atanabileceği bildirildiğinde, “Kürtçe dili dışında savunma yapmayacağım” demek suretiyle susma hakkını kullandığı, ayrıca savunmasını bu kapsamda yazılı ve Türkçe olarak verdiği, CMK’nın 147 ve 191. maddeleri uyarınca müdafii istemediğini de açıkça söylemesi karşısında, kullandığı sözler ve yazılı beyan ile Türkçeyi iyi bilen ve kendisini ifade edebilmekte zorluğu bulunmayan sanığın, susma hakkını kullanmak suretiyle savunmasını yaptığı CMK’nın 202/4. maddesi kapsamında sayılamayacağı kabul edilerek tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir” Yarg. 15. CD., 28.05.2014, 2013/24439, 2014/10592; “Sanıklar Naif ve Cengiz’in, yeteri kadar Türkçe bilmediği, savunmalarını tercüman aracılığıyla yaptıkları anlaşıldığı halde, mütalaaya karşı beyanları ile son savunmaları ve son sözlerinin tespiti sırasında bu kez tercüman bulundurmamak suretiyle CMK.’nun 202. maddesine aykırı davranılması” Yarg. 1. CD., 25.10.2011, 25.10.2011, 2011/4751, 2011/6252.

[35]Yarg. CGK., 20.02.2013, 2012/7-1554, 2013/256.

[36]Yarg. CGK., 20.02.2013, 2012/7-1554, 2013/256.

[37]  Karar şu şekildedir: “19.02.2008 tarihli duruşma tutanağı toplam üç sayfadan ibaret olup, sanığın savunmasının alındığı, müşteki idarenin katılan olarak kabulüne karar verildiği, bilirkişi raporu ve belgelerin okunduğu açıklamasının yer aldığı tutanağın birinci sayfası hakim tarafından imzasız bırakılmış ise de, iddia makamının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı, sanık ve katılan vekilinin son sözlerinin yer aldığı ve hükmün tefhim edildiği ikinci ve üçüncü sayfalar hakim tarafından, tüm sayfalarında zabıt katibi tarafından imzalanmış, ayrıca duruşma tutanağının başlığında, kanunun aradığı şekilde hakim, cumhuriyet savcısı ve zabıt katibinin isimlerine yer verilmiş, kısa kararla arasında bir çelişki olmayan gerekçeli kararda hakim ve zabıt katibi tarafından imzalanmıştır. Ayrıca hükmü temyize yetkili olan Cumhuriyet savcısı, bu yetkisini kullanmazken, sanık ve katılan vekili de temyiz dilekçelerinde, anılan imza eksikliği nedeniyle duruşma tutanaklarına olan güvenlerinin sarsıldığı ya da duruşma tutanaklarının sahteliği veya mahkemenin kanunun aradığı şekilde teşekkül etmediği yönünde bir iddiayı ileri sürmemişlerdir. Bu durumda, CMK’nun 222. maddesi uyarınca tutanakta sahtecilik yapıldığına veya tutanakların gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğine ya da 1412 sayılı Kanunun 308. maddesinde belirtilen mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmediğine ilişkin bir iddianın bulunmaması karşısında, anılan kanun maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmayan ve mahallinde giderilebilecek eksiklik niteliğinde bulunan bu husus, hükmün esasına etkili bulunmaması nedeniyle bozma nedeni yapılmamalıdır. Mahallinde giderilebilecek nitelikteki bu eksikliğin, duruşma tutanağının içeriğinin güvenilirliği yönünde bir tereddüde yol açmadığının anlaşılması karşısında, Özel Dairece hükmün esasına girilerek temyiz incelemesi yapılması gerekirken, yalnızca hâkim imzası eksikliğine dayalı olarak hükmün bozulmasına karar verilmesi isabetli değildir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve hükmün esastan incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir” Yarg. CGK., 20.02.2013, 2012/7-1554, 2013/256.

Yazar Hakkında

Ahmet Caner Yenidünya

Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku alanında uzmandır. Ceza Hukuku Genel Hükümler, Özel Hükümler, Ceza Muhakemesi Hukuku ve Ticari Ceza Hukuku alanında pek çok kitap ve makalesi bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü’nün ülkemizde insan ticareti ve cinsel şiddet mağduru kadınların korunmasına yönelik yaptığı projelerde aktif olarak görev almış, katılımcı olmuştur.

Leave a Comment