Genel Makaleler

Ceza Muhakemesi Hukukunda Adli Kontrol Koruma Tedbiri

1.Genel Bilgiler

Şüpheli veya sanığın tutuklanması, onun özgürlüğünün fiilen denetim altında tutulması anlamına gelir. Tutuklama, kişi hürriyetine ağır bir müdahale teşkil ettiği gibi, henüz suç işlediği kesin olarak ortaya konulmamış bir kimsenin özgürlüğünün tümüyle kısıtlanması, bazı hallerde orantılılık prensibiyle bağdaşmadığından [1], haksızlıklara ve telafisi mümkün olmayan mağduriyetlere yol açabilir. Doğurduğu bu ağır sonuçlar gözetilerek tutuklama istisnai bir tedbir olarak öngörülmüş, onun yerine uygulanması mümkün bir alternatif olarak yasada adli kontrol tedbirine yer verilmiştir [2]. Böylece tutuklama tedbiriyle beklenen amaçların kısmen de olsa, temel hak ve hürriyetlere daha hafif müdahale oluşturan bir tedbirle karşılanması hedeflenmiştir [3].

Adli kontrol koruma tedbiri CMK’nın 109 ila 115’inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. 109’uncu maddeye göre, bir suç sebebiyle yürütülen soruşturma ya da kovuşturmada, 100’üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir. Adli kontrol tedbirine karar vermek hâkim veya mahkemenin takdirinde olmakla birlikte, tutuklamanın şartları gerçekleştiğinde, tutuklama ile ulaşılmak istenen amacın adli kontrol ile sağlanması mümkünse adli kontrol kararı verilmesi zorunludur (CMK.m.101/1) [4]. Adlî kontrol, şüphelinin Kanun’da belirtilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir.

2.Tedbirin Amacı

Adli kontrol, suç şüphesi altında bulunan kişinin denetim ve gözetim altında tutulmasını ve bu suretle, ceza muhakemesi süresince, istenildiğinde ona ulaşılabilmesini, işlemlerde hazır bulundurulabilmesini amaç edinen bir koruma tedbiridir.

Adli kontrol tedbirinde kişi özgürlüğü fiilen kısıtlanmamakta, bazı alternatif/ikame tedbirler vasıtasıyla kişinin izlenmesi, gözetim ve kontrol altında tutulması sağlanmakta, kaçması önlenmektedir. Şu hâlde, adli kontrol tedbiri ile şüpheli veya sanığın kaçmasının önüne geçilmesi, işlemlerde hazır bulundurulmasının sağlanması ve muhakeme neticelenip mahkumiyet kararı verildiğinde hakkındaki hükmün infazının mümkün kılınmasının hedeflendiğini söylemek yanlış olmaz [5]. Bu kapsamda adli kontrolle şüpheli/sanığa kontrollü bir özgürlük sağlanmış olmaktadır [6].

3.Tedbirin Uygulanma Şartları

a.Bir Suçla İlgili Olarak Soruşturma veya Kovuşturma Bulunmalıdır

Adli kontrol tedbirinin uygulanabilmesi için gereken ilk şart, bir suçla ilgili soruşturma veya kovuşturma bulunmasıdır.

Adli kontrol, şartları varsa her suçla ilgili olarak uygulanabilir. 02.07.2012 tarih ve 6352 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmadan önce, 109’uncu maddede, adli kontrol tedbirinin ancak üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezası gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen soruşturma dolayısıyla uygulanabileceği hüküm altına alınmıştı. Ancak 6352 sayılı Kanun’la adli kontrol tedbiri yönünden bu sınırlama kaldırılmış ve tüm suçlar bakımından tedbirin uygulanması mümkün hale gelmiştir. Esasen, tutuklama tedbirinin uygulanma şartları yeterince değerlendirilmeden orantısız bir şekilde tatbiki, diğer taraftan da adli kontrol tedbiri bakımından böyle bir sınırlamanın mevcut olması, kanun koyucuyu değişiklik yapmaya sevk etmiştir. Böylece, tutuklama tedbirine istisnai olarak başvurulması ve onun yerine bir sınırlama olmaksızın tüm suçlar bakımından adli kontrol tedbirinin uygulanması suretiyle orantılılığın sağlanması amaçlanmıştır [7].

109’uncu maddenin 1’inci fıkrasında; “bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100’üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir” denilmektedir. Bu düzenleme, adli kontrolün yalnızca soruşturma aşamasında şüpheli hakkında uygulanabileceği izlenimi uyandırsa da adli kontrol tedbirinin pekâlâ kovuşturma evresinde de uygulanabileceğini ifade etmek gerekir [8]. Nitekim 110 uncu maddenin 3’üncü fıkrasında, 109 ve 110’uncu madde hükümlerinin gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanacağı belirtilmiştir.

b.Tutuklama Şartları Gerçekleşmiş Olmalıdır

Adli kontrol tedbirinin uygulanabilmesi için, tutuklamanın şartlarının gerçekleşmiş olması gerekir [9]. Tutuklamanın şartları yoksa adli kontrol tedbirine de karar verilemez [10]. Bununla birlikte, tutuklama yasağı öngörülen hallerde de adli kontrol uygulanmasına karar verilebilir (m.109/2).

109’uncu maddenin 1’inci fıkrasında, bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100’üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebileceği belirtilmek suretiyle, adli kontrolün ancak tutuklamanın uygulanma şartlarının gerçekleştiği durumlarda, tutuklama tedbiri yerine uygulanabileceği kabul edilmiştir. Burada her ne kadar, adli kontrol tedbirine karar verilebilmesi için, tutuklama nedenlerinin mevcut olması gerektiğinden söz edilmişse de bu ifadeden tutuklamanın diğer şartlarının aranmayacağı anlaşılmamalıdır. Diğer bir ifadeyle, adli kontrol tedbirine karar verilebilmesi için tutuklama nedenlerinin varlığı yeterli değildir, ayrıca tutuklamanın diğer şartlarından olan somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesinin bulunması şartının da sağlanmış olması aranır. Zira 109’uncu maddenin 1’inci fıkrasında adli kontrolün “tutuklama yerine” (ona alternatif olarak) uygulanabileceği kabul edilmekle, tutuklamanın bütün şartlarının gerçekleşmiş olması aranmıştır [11].

4.Adli Kontrolün Tutuklamaya Alternatif Olmadığı Durumlar

Adli kontrol, tutuklamaya alternatif bir tedbir olmakla birlikte, tutuklama yasağının bulunduğu, tutukluluk sürelerinin dolduğu ya da adli kontrol tedbirlerine uyulmadığı, kısacası bu iki tedbirden birinin uygulanamaz hale geldiği durumlarda, alternatif bir tedbir olmaktan çıkar. Bu hallerde ya adli kontrol tedbiri ya da tutuklama tedbirinin uygulanması gündeme gelir.

i) Bu durumlardan ilki, tutuklama yasağının söz konusu olmasıdır. Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir (m.109/2). Orantılılık ilkesinin bir sonucu olarak, kanun koyucu, hapis cezasının üst sınırı iki yıl ya da iki yıldan az olan suçlar ile sadece adli para cezasını gerektiren suçlar bakımından tutuklama yasağı getirmiştir (m.100/4). Örneğin, kasten vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar hariç olmak üzere soruşturma veya kovuşturma konusu suç, iki yıl ya da daha az hapis cezası içeriyorsa veya suç yalnızca adli para cezasını gerektiren bir suçsa, tutuklama kararı verilemez. Buna mukabil, bu hallerde adli kontrol kararının verilmesi mümkündür. Benzeri bir durum Çocuk Koruma Kanunu yönünden de geçerlidir. Bu Kanunun 21’inci maddesi uyarınca; “onbeş̧ yaşını doldurmamış̧ çocuklar hakkında üst sınırı beş̧ yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemez”.

ii) Tutuklamanın fiilen devam ettirilemediği durumlarda da adli kontrol uygulanmasına karar verilebilir. Buna göre, kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında, tutuklama tedbiri devam ettirilemediği için, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir (m.109/7).

Tutuklama koruma tedbirine müracaatın ya da tutukluluğun devamının mümkün olmadığı hallerden biri de kişinin hastalık ya da engellilik dolayısıyla tutukevinde kalamayacak olması ya da gebe veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunmasıdır. Gerçekten 14.04.2020 tarih ve 7242 sayılı “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 109’uncu maddenin mülga dördüncü fıkrası yeniden düzenlenerek, bu hallerde tutuklama değil, adli kontrol uygulanması öngörülmüştür. Böylece maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremediği 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 16/3 uyarınca tespit edilen şüpheli ile gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadın şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilmesi imkân dahiline getirilmiştir. Kişinin adli kontrolden faydalanabilmesi için maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremediği hususlarının İnfaz Kanunu’nun 16’ncı maddesinin 3’üncü fıkrası uyarınca Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan raporla tespit edilmiş olması gerekmektedir. Bu karar; soruşturma safhasında sulh ceza hâkimi, kovuşturma safhasında yargılamayı yapan mahkeme, dosya istinaf ve temyiz aşamasında ise, bu merciiler tarafından alınabileceği gibi, hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş sanıkla ilgili UYAP kayıtlarını incelemek suretiyle hükmü veren ilk derece mahkemesince de verilebilir (m.109/4).

iii) Adli kontrolün tutuklamaya alternatif olmadığı diğer bir durum, adli kontrol tedbirlerine uyulmadığı hallerde tutuklamaya karar verilebilecek olmasıdır. 112’nci maddede, süre yönünden tutuklama yasağına bir istisna getirilmiştir. Buna göre, adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun [12], yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir. Benzer bir düzenleme, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 20’nci maddenin 2’nci fıkrasında da yer almaktadır. Düzenlemeye göre, suça sürüklenen çocuklar hakkında soruşturma veya kovuşturma evrelerinde adlî kontrol tedbiri olarak CMK’nın 109 ve 5395 sayılı Kanun’un 20/1’nci maddesinde belirtilen tedbirlerden bir veya birkaçının uygulanmasından sonra, tedbirlerden sonuç alınamaması, sonuç alınamayacağının anlaşılması veya tedbirlere uyulmaması durumunda tutuklama kararı verilebilir.

5.Adli Kontrol Tedbirleri

Adli kontrol tedbirleri, 109’uncu maddenin 3’üncü fıkrasında sayılmıştır. Buna göre, adli kontrol, şüpheli veya sanığın bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir. Ölçülülük ilkesinin bir sonucu olarak, merci, şüpheli veya sanık hakkında yükümlülüklerden birinin uygulanmasına karar verebileceği gibi, birden fazla yükümlülüğe de tabi tutabilir. Şüpheli veya sanığın hangi yükümlülüğe ya da yükümlülüklere tabi tutulacağı, suçun niteliği ve somut olaya ilişkin diğer özellikler göz önünde bulundurularak belirlenmelidir.

109 uncu maddenin 3‘üncü fıkrasında belirtilen yükümlülükler şu şekildedir:

a) Yurt dışına çıkamamak.

b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.

c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.

d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.

e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.

f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.

g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.

h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.

i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.

j) Konutunu terk etmemek.

k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.

l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek.

109 uncu maddenin 3’üncü fıkrasının (j), (k) ve (l) bentlerinde yer alan tedbirler, 02.07.2012 tarih ve 6352 sayılı Yasa’nın 98 inci maddesiyle eklenmiştir.

Ayrıca, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 20’nci maddesinde, suça sürüklenen çocuklar hakkında soruşturma veya kovuşturma evrelerinde adlî kontrol tedbiri olarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109’uncu maddesinde sayılanların dışında;

a) Belirlenen çevre sınırları dışına çıkmamak,

b) Belirlenen bazı yerlere gidememek veya ancak bazı yerlere gidebilmek,

c)Belirlenen kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamak,

tedbirlerden bir ya da birkaçına karar verilebileceği belirtilmiştir. Keza 14.04.2020 tarih ve 7442 sayılı Kanunla Çocuk Koruma Kanunu’nun 20’nci maddesine eklenen 3’üncü fıkra uyarınca, denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından takip edilen çocuk için adli kontrol süresince rehberlik edecek bir uzman görevlendirilecek ve bu uzmanın çocuk hakkında yapacağı ihtiyaç değerlendirmesine göre iyileştirme çalışmaları yürütülecektir.

6.Tedbirin Süresi

Adli kontrolde, tutuklamada olduğu gibi şüpheli veya sanığın özgürlüğünün fiilen ve bütünüyle denetim altına alınması söz konusu olmadığından, tutuklamanın aksine, Kanun’da adli kontrol tedbirlerinin uygulanması bakımından bir süre öngörülmemiştir. Bununla birlikte, koruma tedbirlerinin geçici olmasının bir sonucu olarak, şartları ortadan kalktığında adli kontrol tedbirine son verilmesi gerekir [13]. Ayrıca soruşturma evresinde adli kontrol altına alınan şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde, adli kontrol tedbirine de son verilmesi gerekir. Ancak soruşturma sonucunda iddianame düzenlendiği ve iddianamenin kabulü kararıyla kovuşturma evresine geçildiği durumlarda, adli kontrol tedbirinin kendiliğinden ortadan kalkacağı söylenemez. Burada, tıpkı tutuklamada olduğu gibi, kovuşturmaya yetkili mahkeme tarafından tedbirin şartları ayrıca değerlendirilerek bir sonuca ulaşılması gerekir. Yine kovuşturma safhasında beraat ya da düşme kararı verilmesi halinde de durum bu merkezdedir. Mahkûmiyet kararının kesinleşmesiyle birlikte, infaza başlandığı andan itibaren de adli kontrol konusuz kalır ve sona erdiğini kabul etmek gerekir.  Konuyla ilgili Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 23.05.2016 tarih ve 3193/2613 sayılı kararı yol göstericidir. Bu kararda

“.. Yurtdışına uyuşturucu madde ihraç etmek için teşekkül oluşturmak suçundan sanık …’in, 5237 Sayılı Kanun’un 188/3, 188/4, 62 ve 52/2. maddeleri gereğince 6 yıl 3 ay hapis ve 6.000,00. Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 28.5.2009 tarihli ve 2007/135 esas, 2009/204 Sayılı kararının Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 17.4.2015 tarihli ve 2010/24551 esas, 2015/31075 karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmesini müteakip, sanık müdafince yapılan müvekkili hakkındaki yurt dışına çıkamama yükümlülüğüne dair adli kontrol kararının kaldırılması talebinin reddine dair Ağır Ceza Mahkemesi’nin 13.8.2015 tarihli ve 2007/261 esas değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine dair Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2.9.2015 tarihli ve 2015/911 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi;

5271 Sayılı Kanun’un 103/2. maddesi gereğince soruşturma evresinde şüphelinin işlediği iddia olunan suç nedeni ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde adli kontrol kararının kendiliğinden sona ereceği hüküm altına alındığından, usul hükümlerinde kıyasın mümkün olduğuna dair genel hukuk kaidesinden hareketle kovuşturmanın beraat, mahkûmiyet, düşme vb. bir kararla sona ermesi halinde de adli kontrol tedbirinin kendiliğinden sona ereceğinin kabulünün zorunlu olması karşısında, somut dava dosyasına konu sanık hakkındaki kovuşturma aşamasının hükmün Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 17.4.2015 tarihli ve 2010/24551 esas, 2015/31075 karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilerek kesinleşmesi suretiyle sona erdiği ve böylece sanık hakkındaki yurtdışına çıkamama adli kontrol tedbirinin kendiliğinden nihayete erdiği ve artık devamında hükmün infazına geçildiği de dikkate alındığında hükümlü̈ hakkındaki yurtdışı çıkış yasağının devamında herhangi bir hukuki yararın bulunmadığı düşünüldüğünden, merciince yapılan itirazın kabulü̈ yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği ihbar olunmakla;

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Sanık hakkındaki kovuşturma aşamasının hükmün Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 17.4.2015 tarihli ve 2010/24551 esas, 2015/31075 karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilerek kesinleşmesi suretiyle sona ermesi ve böylece sanık hakkındaki yurtdışına çıkamama adli kontrol tedbirinin kendiliğinden nihayete erdiğinin anlaşılması, sanık hakkındaki hükmün infazına geçilerek sanığın Van İnfaz Hakimliğinin 2015/896 esas, 2015/862 Sayılı kararı ile denetimli serbestlik şartı ile salıverilmesi ve ayrıca yurtdışına çıkış yasağı konulmaması karşısında sanık hakkındaki yurtdışı çıkış yasağının devamında herhangi bir hukuki yararın bulunmadığı anlaşılmakla.. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden, Ağır Ceza Mahkemesi’nin 13.8.2015 tarihli ve 2007/261 esas değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nun 309/4. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, … oybirliğiyle karar verildi” denilmektedir.

Adli kontrol, kişi özgürlüğünün bütünüyle değil kısmen sınırlanması anlamına geldiğinden, Kanun’da adlî kontrol altında geçen sürenin, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemeyeceği kabul edilmiştir (m.109/6). Bununla birlikte, 109 uncu maddenin 3’üncü fıkrasının (e) bendi, mahsup yasağının dışında bırakılmıştır (m.109/6-son). CMK. m.109/3-e bendinde yer alan “uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek” tedbiri, kişinin fiilen belirli bir yerde tedavi altına alınmasını gerektirdiğinden, bu tedbir, tıpkı tutuklama tedbiri gibi kişi özgürlüğünün bütünüyle kısıtlanması olarak kabul edilmiş ve cezadan mahsuba konu oluşturabilmesi mümkün kılınmıştır.

7.Tedbire Karar Verecek Merci

Soruşturma evresinde, şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile adlî kontrol altına alınabilir. Kovuşturma aşamasında da gerekli görüldüğünde, adli kontrol uygulanmasına ilişkin kararlar, görevli ve yetkili mahkeme tarafından verilebilir. Kanun yolu aşamasında, tutuklama tedbirinin kaldırılması sonucunda adli kontrol tedbirlerine görevli mercii tarafından karar verilebilir [14]. İfade edelim ki, yukarıda aktarılan şartlar çerçevesinde adli kontrole karar vermek zorunlu olmayıp, hâkimin takdirine bağlıdır [15].

Uygulamada Yargıtay’ın bozma kararları sonrasında tutuklama yerine adli kontrole hükmedilen ya da adli kontrol tedbirlerini değiştiren kararlarına sıklıkla rastlanmaktadır. Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 22.05.2014 tarih ve 2900 / 6820 sayılı; “…sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, bozmanın mahiyetine ve sanığın yurt dışında tedavi yaptırmasının uygun olduğunu bildiren İstanbul Tıp Fakültesi Ortapedi ve Travmatoloji Anabilim Dalının 18.07.2011, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalının 21.04.2014, Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortapedi ve Travmatoloji Kliniğinin 30.04.2014 tarihli raporlarına göre sanık hakkında CMK.nın 109/3-a maddesince uygulanan yurt dışına çıkamamaya dair adli kontrol kararının kaldırılmasına, bu konuda gereğinin ifası için İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına ve İstanbul Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, 22.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi..” şeklindeki bir kararı ile Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 12.12.2019 tarih ve 6556/7769 sayılı; “…bozulmasına, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre ve bozma gerekçelerine göre tahliyesine, başka suçtan tutuklu ya da hükümlü değil ise derhal salıverilmesi için ilgili yer Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, sanık hakkında CMK 109/3-a, b maddesi uyarınca yurtdışına çıkma yasağı konulmak ve duruşmalara katılmak suretiyle adli kontrol uygulanmasına…karar verildi..” yönündeki bir kararı örnek olarak zikredilebilir.

8.Tedbirin Uygulanması, Değiştirilmesi ve Kaldırılması

Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturma veya kovuşturmada, 100’üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüpheli ya da sanığın tutuklanması yerine, hakkında 109’uncu maddenin 3’üncü fıkrasında belirtilen tedbirlerden bir veya birden fazlasının uygulanmasına karar verilebilir. Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde ve kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında da adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.

Adli kontrol kapsamında, CMK’nın 109/3-d bendinde yer alan “her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek” tedbirine karar verildiğinde, hâkim veya Cumhuriyet savcısı belirtilen yükümlülüğün uygulamasında şüphelinin meslekî uğraşılarında araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak izin verebilir (m.109/5).

Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir (m.110/2). Böylelikle, değişen şartlara göre, hem tedbirin uygulanmasıyla beklenen amaçlar sağlanmış, hem de tedbirin etkinliği sürdürülebilir kılınmış olur.

Adlî kontrol kararının kaldırılmasına, şüpheli veya sanığın istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hâkim veya mahkeme beş gün içinde karar verebilir (m.111/1).

Cumhuriyet savcısı, hakkında tutuklama kararı bulunan şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler (m.103). Kovuşturma aşamasında da mahkeme resen tutuklama kararını kaldırarak sanığın adli kontrol altına alınmasına karar verebilir.

Şüpheli veya sanığın, adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmemesi durumunda, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir (m.112). Söz konusu hükümde kullanılan “yetkili yargı mercii” ifadesinden, kovuşturmayı yürüten mahkeme veya BAM anlaşılmalıdır. Temyiz aşamasında, sanığın adli kontrol hükümlerine uymaması durumunda Yargıtay tarafından tutuklama kararı verilmesi mümkün değildir. Nitekim 7242 sayılı Kanun ile 112’nci maddenin birinci fıkrası yeniden düzenlenerek konuyla ilgili tereddütler sona erdirilmiştir. Bu değişiklik uyarınca adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen sanık hakkında daha evvelden mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hükümle ilgili olarak istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olması hâlinde, UYAP kayıtlarını incelemek suretiyle hükmü veren ilk derece mahkemesi de tutuklama kararı verebilir.

CMK m.112 hükmü, adli kontrol hükümlerine şüpheli veya sanık kasten uymamışsa uygulanabilir. Şüpheli veya sanık, kastı olmaksızın, dikkatsizlikle, hataya düşerek ya da mücbir sebeplerle yükümlülüklerin gereğini yerine getirmemişse adli kontrol kararı ortadan kaldırılamaz [16].

9.Güvence Gösterilmesi

a.Genel Bilgiler

Güvence gösterilmesi, 109’uncu maddede, adli kontrol tedbirleri arasında yer alan bazı yükümlülükler kapsamında gündeme gelir. Şüpheli veya sanığın, parasal durumuna göre belirlenerek göstereceği güvence, (m.109/3-f), suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere gösterilen aynî veya kişisel güvence (m.109/3-h), aile yükümlülükleriyle ilgili olan nafaka güvencesi (m.109/3-i) bu kapsamda yer alan yükümlülüklerdir.

Güvence gösterilmesinin Kanun’da düzenlenmesinin amacı, şüpheli veya sanığın ceza muhakemesi işlemlerinde, hükmün infazında veya tabi tutulabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunmasını ve diğer taraftan verilecek olası mahkûmiyet kararı neticesinde, hükümlü tarafından ödenmesi gerekecek olan birtakım giderlerin önceden teminat altına alınmasını sağlamaktır [17].

Bu sebeple, 113’üncü maddede, şüpheli veya sanık tarafından gösterilecek güvencenin;

i) Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunması,

ii) Sırasıyla;

a) katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hâle getirme; şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçlarının,

b) kamusal giderlerin,

c) para cezalarının, ödenmesi, hususlarını içereceği belirtilmiştir (m.113/1).

Şüpheli veya sanığı güvence göstermeye zorunlu kılan kararda, güvencenin karşıladığı kısımlar ayrı ayrı gösterilir (m.113/2).

b.Güvencenin Önceden Ödenmesi

Hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanığın rızasıyla güvencenin mağdurun haklarını karşılayan veya nafaka borcuna ilişkin bulunan kısımlarının, istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka alacaklılarına verilmesini emredebilir (m.114/1).

Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu oluşturan olaylar nedeniyle, mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı kararı verilmiş ise, şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılması emredilebilir (m.114/2).

c.Güvencenin Geri Verilmesi

Hükümlü, bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunacağı konusunda verdiği güvenceyi yerine getirmiş ise, güvencenin bu yükümlülükleri kapsayan ve kararda belirtilen (m.113/2) kısmı kendisine geri verilir (m.115/1).

Güvencenin, suç mağduruna veya nafaka alacaklısına verilmemiş olan ikinci kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararları verildiğinde de şüpheli veya sanığa geri verilir. Aksi hâlde, geçerli mazereti dışında, güvence Devlet Hazinesine gelir yazılır (m.115/2).

Hükümlülük hâlinde güvence, katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi, eski hâle getirme, şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçları, kamusal giderler ve para cezalarının ödenmesi için kullanılır, fazlası geri verilir (m.115/3).

10.Tedbir Kararına Karşı Kanun Yolu

Adlî kontrole ilişkin kararlara itiraz edilebilir (m.111/2). İtiraz, adli kontrol kararının tümüyle kaldırılmasına ilişkin olarak yapılabileceği gibi, şüpheli veya sanık, adli kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülüklerin kısmen kaldırılmasını, değiştirilmesini, bazılarının geçici olarak uygulanmamasını da talep edebilir.

Soruşturma aşamasında, hakkında tutuklama kararı bulunan şüpheli (veya müdafi) adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir. Kovuşturma aşamasında da, sanık (veya müdafi), tutuklama kararının kaldırılarak adli kontrol altına alınmasına karar verilmesini mahkemeden talep edebilir.

Adli kontrol kararlarına ilişkin itiraz, ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır (m.268/1). Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir (m.268/2).

[1]Böhm, (MüKo StPO), StPO § 116, kn.1.

[2] Tedbir için bkz. Yenisey-Nuhoğlu, s.346; Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.339 vd.; Ünver-Hakeri, s.384; Öztürk-Kazancı-Güleç, s.79; Centel-Zafer, s.393; Toroslu-Feyzioğlu, s.231; Turhan, s.229.

[3]Beulke,kn.228; Krauß (BeckOK StPO),StPO §116, kn.3; Roxin-Schünemann,§30, kn.45.

[4]Alman hukuku bakımından benzer görüş için bkz. Graf, Jürgen Peter,StPO § 116, in: Karlsruher Kommentar zur Strafprozessordnung, 7. Auflage, München 2013, kn.4.

[5] Şahin,s.308;Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.340; Soyaslan,s.322; Turhan,s.229.

[6]Böhm, (MüKo StPO), StPO § 116, kn.1.

[7]Pfeiffer (StPO Kommentar), StPO § 116, kn.1–1b; Graf (KK StPO),StPO § 116, kn.1.

[8]Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.344; Ünver-Hakeri,s.385.

[9]Böhm, (MüKo StPO), StPO § 116, kn.5,6; Graf (KK StPO),StPO § 116, kn.3.

[10]Ünver-Hakeri,s.385; Centel-Zafer,s.393.

[11]Şahin, s.309.

[12] İfade edelim ki, bu ihtimalde dahi sadece adli para cezasını gerektiren suçlarda tutuklamaya karar verilemez. Sadece tedbirlerin değiştirilmesi mümkün olabilir.

[13] Şahin, s.317.

[14] “Uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan sanıklar (…) haklarında İstanbul (kapatılan) 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonucu 04.12.2013 tarihinde (..) uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan verilen, sanıklar ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığınca hükmün onanması, düzeltilerek onama ve bozma isteğiyle dava dosyasının tebliğname ekinde 13.10.2015 tarihinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Sanıkların tutukluluk durumu yönünden dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü: Sanıklar (..)’ın 07.08.2010 tarihinde yakalandıkları ve 11.08.2010 tarihinde tutuklandıkları, sanıkların halen bu suçlardan tutuklu oldukları, CMK’nın 102 nci maddesinin 2 nci fıkrasında öngörülen toplam 5 yıllık sürenin dolduğu anlaşıldığından, yasal zorunluluk nedeniyle sanıkların salıverilmelerine karar verilmesi gerekmektedir. Öte yandan CMK’nın 109 uncu maddesinin 7 nci fıkrasında, kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında birinci fıkradaki süre koşulu aranmaksızın adli kontrole ilişki hükümlerin uygulanabileceği öngörülmüştür (…) Azami tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilmeleri halinde, CMK’nın 100 üncü maddesinin 3 üncü fıkrası uyarınca sanıklar hakkındaki tutuklama koşulları devam etmektedir. CMK’nın 109 uncu maddesinin 1, 3 ve 7 nci fıkraları gereğince, hükmolunan cezaların ağırlığı ile orantılı olarak ve kaçmalarını önlemek amacıyla, sanıklar hakkında aynı maddenin 3 üncü fıkrasının (a) bendinde öngörülen “yurt dışına çıkma yasağı” ile (b) öngörülen “belirlenen yerlere, belirtilen süreler içerisinde düzenli olarak başvurma” yükümlülüğünün uygulanması gerektiği, bu yükümlülüğün, orantılılık ölçütü gereğince, sanıkları işlerini aksatmaması, geçimlerini sağlamalarını ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamalarını zorlaştırmaması da dikkate alınarak, sanıkların oturdukları en yakın karakola haftada bir gün düzenli bir biçimde başvurarak imza vermelerinin uygun olacağı sonucuna varılmıştır. KARAR: Açıklanan nedenlerle; 1- (sanıkların)Kanunda öngörülen azami tutukluluk sürelerinin dolmuş olması nedeniyle salıverilmelerine, başka suçtan hükümlü veya tutuklu olmadıkları takdirde serbest bırakılmalarının sağlanması için ilgili C. Başsavcılıklarına yazı yazılmasına, 2- Adli kontrol kapsamında sanıkların; a) CMK’nın 109 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının (a) bendi gereğince yurt dışına çıkmalarının yasaklanmalarına, b) CMK’nın 109 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasının (b) bendi uyarınca, oturdukları yere en yakın jandarma veya polis karakoluna haftada bir gün başvuruda bulunarak imza verme yükümlülüğüne tabi tutulmalarına, c) Sanıkların salıverildikten sonra, belirtilen adli kontrol tedbirlerinin uygulanması konusunda gereğinin yapılması için, ilgili C. Başsavcılıklarına yazı yazılmasına, Adli kontrol tedbirlerine ilişkin karara karşı, Yargıtay C. Başsavcılığı ile sanıklar ve müdafilerinin, CMK’nın 111 inci maddesinin 2 nci fıkrası ile Yargıtay Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmaması nedeniyle CMK’nın 268/3-c maddesi hükmü kıyasen uygulanarak, kararı öğrendikleri tarihten itibaren 7 gün için Dairemize verilecek dilekçe ile veya CMK’nın 263 üncü maddesinin 1 inci fıkrası uyarınca zabıt katibine ya da tutuklu bulundukları ceza infaz kurumu veya tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle, itiraz edebileceklerine, 3- Dosyanın esası hakkında daha sonra karar verilmesine” Yarg. 20. CD., 23.11.2015, 2015/15899, 2015/2.

[15] Soyaslan,s.322; Öztürk-Kazancı-Güleç, s.83.

[16] Soyaslan,s.327;Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.353.

[17] Ünver-Hakeri,s.388; Özbek-Kanbur-Doğan-Bacaksız-Tepe, s.354.

Yazar Hakkında

Ahmet Caner Yenidünya

Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku alanında uzmandır. Ceza Hukuku Genel Hükümler, Özel Hükümler, Ceza Muhakemesi Hukuku ve Ticari Ceza Hukuku alanında pek çok kitap ve makalesi bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü’nün ülkemizde insan ticareti ve cinsel şiddet mağduru kadınların korunmasına yönelik yaptığı projelerde aktif olarak görev almış, katılımcı olmuştur.

Leave a Comment